rss
twitter

    9 Ocak 2011 Pazar

    Şansızlık || Efes Pilsen:85 Beşiktaş CT:83


    Hafta içinde yaşanan koç değişikliğinden sonra herkesin aklındaki ilk soru; Ergin Ataman'ın takımda nasıl bir etki yaratacağı idi. Sonuçta insanların alışkanlıklarından vazgeçmesi hiç de kolay değildi. Maça trafik dolayısı ile geç girmek zorunda kaldım ve yerime oturur oturmaz salonda bir anda 'sonunda be' gibi rahatlama söylemlerini işitince hemen gözlerim skorboard a gitti ve Efes Pilsen'in maça 6-0 lık seri ile başladığını gördüm. Ilk çeyrek boyunca iki takım da çok rahat basketler buldu. Aslında bakarsak Beşiktaş CT neyse de Efes Pilsen de savunmada çok yumuşak bir takımdı ve Ergin Ataman bunu çok iyi kullandı. Ergin Hoca'nın takıma ilk aşıladığı şey kesinlikle özgüven olmuş. Ilk yarıda tüm takım neredeyse hep AJ Ogilvy'nin üzerinden oynadı ve pota altında çok iyi beslediler. AJ Ogilvy her zamanki gibi oyunun tek yönünde çok iyi performans sergilerken savunmada ise sıkça kullandığım bir tabir olacak ama savunma yapma alışkanlığını hala kazanamadığını gösterdi. (Oyunun tek yönünü diyoruz ama o son periyotta kaçırdığı basket yok mu altı pasta boş kaleye kaçırmak gibi birşey; biraz yukarıdan çıkarsa belki maçı almıştık)

    Maçta ilk 15 dakikayı 25-38 önde geçerken savunma hariç herşey harika gidiyordu. Şimdi diyeceksin; abi 15 dakikada Efes Pilsen gibi bir takıma 25 sayı şansı vermişiz hala savunma diyorsun. Ilk yarı sonunda sohbet ettiğimiz arkadaşlara da ifade etmiştim, maç içerisinde not etme şansı bulamadım ancak Efes Pilsen'in ilk yarıdaki kaçırdıkları şutların bazıları boş atış bazıları da doğru hücumlar sonucu kaçan şutlardı. Yani hücum düzenlerini bir türlü bozamamıştık.


    Ilk yarıda dikkat çeken bir diğer isim ise Allen Iverson'dı. ( Tabi son periyodu ayrı tutuyorum; rotasyondan dolayı dinlendirme fırsatı da bulunamadığı için fiziksel olarak çok yoruldu) Allen Iverson Türkiye'ye geldiğinden bu yana NBA salonlarına en yakın salonlardan birinde ilk defa oynuyordu. Bu kadar güzel salonda oynama zevki de sanırım onun için maç başında çok farklı bir heyecan yaratmış ki ilk yarı da basketbolseverlere güzel bir resital sundu. NBA yıllarından kalma crossoverlar mı dersin yoksa basket ile sonuçlandırdığı fadeawayler mi... En önemlisi hem Ogilvy'yi hem de Cevher'i sık sık oyunda tutması ile takıma verdiği katkılardı.

    Oyunun iki yönünde de maksimum verim sağlayan ve bu yenilgide en çok adına üzüldüğüm isim ise Cevher Ozer oldu. Bence bugünki maçta Beşiktaş CT forması ile en iyi kişisel performansını sergiledi. Oyunun savunma kısmında hiçbir zaman direnci düşmeyen Cevher, oyunun hücum kısmında da çok etkin rol oynadı. Tabii bunda en büyük etken de hücumdaki opsiyonların artması diyebiliriz. Ergin Ataman'ın aşıladığı özgüvenden sonra takımda dikkat çeken bir diğer nokta ise hücumdaki opsiyonların artması idi. Oyunun genelinde de bu gözüktü. Hep hücum çeşitliliği dengeli dağıldı. Daha önce bahsettiğimiz Allen Iverson Sonrası Hücum Set Opsiyonları yazısında anlatılan özel kişiye özel taktiksel opsiyonları sanki ileride daha çok izleyecek gibiyiz.


    Ikinci yarı ile beraber Efes Pilsen, Kerem Gönlüm'ün fiziksel üstünlüğünden ve oyun zekasından yararlanarak çoğu hücumda topu boyalı alana indirdi. Başta ikili oyunlar olmak üzere Lakersvari üçgen hücumları ile de savunmanın düzenini bozmayı başardılar. Hatta bir ara hücumda hep doğru adamları topla buluşturdular. Çok klişe bir söz olacak ama pek hakemleri konuşmayı sevmeyen bir yapım vardır. Çünkü basketbolda kararlar o kadar saniyelik süreçte veriliyor ki bazen hata yapmaları da çok olası olabiliyor. Ancak bugün çalınan öyle düdükler vardı ki; yakaladığımız fark diferansında çoğu kez yakalanmamıza neden oldu. Şimdi tek tek pozisyonları sayıp da yazının canına okumak istemiyorum =) Tek bir pozisyondan bahsedeceğim -o da yine maçı kaybetmemize neden olan bir düdük oldu-; Mustafa Abi'ye çalınan karşılıklı teknik faul düdüğü. Çalınan teknik faul ile Mustafa Abi 4. faulunu almış oldu. Son iki maçtır çok üst düzey savunma performansı sergileyen Mustafa Abi'nin rotasyona girmesine neden oldu. Oysa ki Mustafa Abi o ana kadar sadece savunmada değil hücumda da hem Chatman hem Allen Iverson'a top getirmede yardımcı oluyordu. Rakiplerin kısalarına tam saha baskı yapması da Efes Pilsen'in hücumda istedikleri yapmasını zorlaştırıyordu. Bu kadar başa baş giden bir maçta çalınan bu düdük de Ergin Hoca'nın oyun planlarının bozulmasına neden oldu.

    Savunmada Nachbar ve Kerem Gönlüm'e bir türlü çözüm bulunamaması ve son periyotta yapılan çok basit top kayıpları ile fark diferansı yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Rotasyon yetersizliğinden dolayı pota altı savunmasında bir türlü istenilen seviyeye gelemedik. Bu da doğal olarak Ergin Ataman'ın savunmada elini kolunu bağladı. Bu sezonki Galatasaray CC - Fenerbahce Ulker maçında izleyenlerin dikkatini çekmiştir; Preston Shumpert gibi hareketli, kendi şutunu yaratabilen ve zaman zaman 4 numara oynayan oyuncuları savunmak için en iyi seçim ondan daha hareketli bir oyuncuyu karşısına koymaktan geçiyor. Fenerbahce Ulker de maç içerisinde bu seçimi yapmış, ondan daha hareketli olan Emir Preldzic'i alarak bir nebze de olsa Preston Shumpert'in etkinliğini azaltmayı düşünmüş ve bunda da başarılı olmuştu. Şimdi benche baktığımızda Nachbar'ı savunabilecek en iyi oyuncu Ignerski olarak duruyordu onun da ne kadar etkin savunabildiğini maç içerisinde gördük. Kerem Gönlüm'ün etkinliği ise çok normal belki Fedor olsaydı bi nebze durdurabilirdi.


    Maçın sonlarına doğru gelirsek gerçekten kötü oynadık diyebiliriz. Kötü şut tercihlerinden tutup da yapılan top kayıplarına kadar bir türlü son çeyrekte oyuna ortak olamadık. Tabii bunda en büyük etken ise; Ergin Hoca'nın birbaşka çaresiz bırakan konu olan rotasyon eksikliği oldu. Sonuçta Efes Pilsen'e karşı 7 kişilik rotasyon ile oynamak (Chatman:32 Iverson:35 Bekir Yarangüme:33) ve maç boyunca aynı çizgide performansını sürdürmek çok zordu ve ne yazık ki fiziksel düşüş de maç sonuna yansıdı. Maçın sonunda kaçan serbest atışlardan sonra Kerem Tunçeri'in de son hücumda yaptığı şut tercihinin olumsuz sonuçlanması ile maç uzatmaya gitti.

    Uzatma dakikalarında da aynen yukarıda bahsettiğim fiziksel olarak yorgunluk devam etti ancak ne olursa olsun son topa kadar skor da tutunmayı başardık. Ancak Chatman'ın akılalmaz faul tercihi ile maçı kaybettik. Şimdi süreden haberi yoktu da desem öyle bişey mümkün değil çünkü son topu kendi oynadı gözü hep süredeydi. Sadece şutu engellemeyi düşüncesi oldu desem o da değil bana göre bariz faul yapıyor pozisyonda. (Maçın tekrarını izlemedim sadece salondaki ekrandan pozisyonun tekrarını izleme şansını buldum) Faulden sonra da Nachbar'ın ikinci faulu kaçıramaması da ilginç anektodlardan biri idi bence.

    Şansız bir şekilde yenildik. Ancak ben Ergin Ataman'ın zamana ihtiyacı olduğunu ve uzun vadede başarılı olabileceğine inanıyorum. Öncelikle Nachbar gibi Shumpert gibi hareketli uzunları savunabilecek ve en önemlisi ribaund toplayabilecek bir uçan kaçan Amerikalı uzuna ihtiyacımız var. Bir diğer çok önemli eksik ise sırtı dönük oynayabilecek ve savunmada belli bir sertlik çizgisi olan bir 5 numara. Ogilvy'nin savundukları son 3 maçtır neredeyse kariyer rekorları kırıyorlar. Belki bu pozisyon döndüğünde Fedor ile doldurulabilir veya Dudley-Michael Wright vb. yerli uzun ile 4-5 de yerli rotasyona ekleme yapıp rotasyon genişletilebilir. Bir de ek olarak kesinlikle hareketli bir 3 numara eksiğimiz olduğunu dusunuyorum. Gerçekleşecek takviyelerin takıma katkıları ile bu sezonu kurtarabiliriz. Önümüzdeki sezon ne olacağı hiç belli olmaz; bakarsınız Euroleague elemesinde 2 takım oynar.

    Hiç yorum yok: