rss
twitter

    25 Ekim 2009 Pazar

    TSL 10.Hafta Eskişehirspor-Beşiktaş


    Çok kritik ve önemli bir haftayı yine iyi futbol oynamadan ama belkide bu sezonun en değerli 3 puanını alarak kapattık. Maçtan önce sezon başından beri bütün maçlarda direk oynamış, rahatlıkla takımın omurgası diyebileceğimiz ve istikrarlı bir şekilde iyi oynayan Ferrari, Sivok ve Ernst'in olmaması, hafta içi gerçekten üst düzey mücadele sergilenerek oynanan Wolsburg maçı sonrası oluşabilecek yorgunluk akıllarımızda soru işareti olarak belirdi. Yorgunluk sorunsalınında sadece Türk takımları için geçerli olduğunuda belirtelim. Eskişehir'dede takımı taşıyan çok önemli oyuncuları yoktu. Eskişehirspor'un milli maç arası ve Ankaraspor'u bay geçmesi dolayısıyla 3 haftadır maç yapmaması kimilerine göre avantaj, kimilerine göre dezavantajdı.

    Eskişehir maça gerçekten şaşırtıcı bir sistemle başladı. Beşiktaş'ı kendi sahasında bekleyip, kapacağı toplarla kontratak yapmak yerine savumayı ortasaha çizgisine kadar çıkartıp Beşiktaş'a baskı kurmak istedi. Bunda istedikleri kadar başarılı olamadıklarını düşünüyorum. Beşiktaş ise her zamanki gibi final pası sorunu yaşadı. Ceza sahasının önüne kadar gelip orda bir pas hatasıyla hem olabilecek gol pozisyonuna giremeyip, dönen topun kendi kalemizde tehlike olması şampiyonlar ligi gibi Avrupa'nın en üst düzey liginde oynayan Beşiktaş'a hiç yakışmıyor. Kasımpaşa maçındada dediğimiz gibi Nihat ve Bobo gibi çok süratli 2 forvetimiz var. Rakibin defans bloğunu ortasahaya çıkarmış ve çok ağır stoperleri var ama koskoca Beşiktaş takımı final pasını yapıp pozisyona giremiyor. İnanılacak gibi değil. Bunda Tabata'nın yorgunluğununda çok büyük etkisi vardı. Tabata'nın yorgunluğunun fiziksel değil mental olduğunu düşünüyorum. Çünkü Wolsburg maçında uzatmalarla beraber maksimum 10 dakika oynadı. Bir hafta içinde çok önemli ve stresli 3 maçı mental anlamda kaldıramadığı apaçık belliydi. Çünkü daha maçın başında inanılmaz top kayıpları yaptı. Buda yüzde yüz konsantrasyon eksikliğiydi. Mustafa Denizli'de bunu görmüş olmalı ki 2. yarıya Tabata'yı oyundan çıkarıp, yerine sağbek Erhan'ı aldı.

    Bunun akabinde Ekrem'i sol açığa çekip Tello'yu da forvet arkasına aldı. Bu hamlenin başarılı olduğu pek söylenemez. Çünkü Eskişehir yorulana ve Nobre oyuna girene kadar 3. bölge dediğimiz forvet bölgesine belkide hiç gidemedik. Eskişehirspor 70. dakikaya kadar gücünü hiçde ekonomik kullanmadı. Yorgunluk emaresi göstermesi gereken taraf Beşiktaş idi ama tam tersi Eskişehirspor'un deyim yerindeyse 70. dakikadan sonra pili bitti. Nobre'nin girmesiyle top Eskişehir ceza alanı ve önünde oynanmaya başladı. Nobre'nin boş kaleye kaçırdığı gol gerçekten akıl alacak gibi değildi. Neyseki Eskişehir'in kullandığı bir duran topun dönüşünde Ekrem ile golü bulduk. Ekrem gerçekten çok değerli bir gol attı. Bu gol bizi resmen hayata bağladı. Golden sonra Nihat'ın egoistliği sonucu kaçan pozisyon Nihat'a hiç yakışmadı. İyi bir hazırlık dönemi geçirmeyen Nihat'tan sanırım ilk devre bitene kadar iyi bir performans beklemek pek akıl kârı değil. Maçın son anlarında Rüştü'nün yaptı çok kritik kurtarışlar vardı. Neyseki maçın sonu mutlu bitti.

    Maçta Beşiktaş adına ön plana çıkanlar üst düzey mücadeleleri ve konsantrasyonlarıyla 3 İbrahim'di. Tabiki Rüştü'nünde hakkını teslim etmek lazım. Kasımpaşa maçıyla birlikte iyi bir performans sergilemeye başladı. Hakem Tolga Özkalfa'da son dakikalarda kalemizde çok büyük bir tehlike olmasına neden olan Eskişehir'li oyuncunun eliyle oynamasını görememesi dışında gerçekten çok iyi bir maç yönetti. Maçın en çirkin olayı ise; Beşiktaş'ın altyapısından çıkan Bülent Kocabey'in maç bittikden sonra forma değişimi yapıldıkdan sonra Eskişehir taraftarının gazına gelip Beşiktaş formasını yere atmasıydı. Sırf taraftarına şirin gözükmek için kendisini yetiştiren camianın formasını yere atması tam anlamıyla terbiyesizlik ve cahillikti.

    İyi oyun olarak değil ama sonuç olarak Beşiktaş adına mutlu geçen bir haftayı geride bıraktık. Büyük takımlar her zaman iyi futbol oynayarak maç kazanmaz. Büyük takım demek ne kadar kötü oynarsa oynasın o maçı kazanan takım demektir. Eskişehirspor karşısında aldığımız bu galibiyetin, bugünkü Fenerbahçe-Galatasaray maçınıda düşünürsek lig maratonunda rotamızı çizdiğini söylersek yanlış olmaz herhalde. Mustafa Denizli bu takımın altıyla üstüyle fazla oynamazsa şampiyon olurmuyuz bilemem ama bu takım şampiyonluk yarışını ligin sonuna kadar götürür.

    3 yorum:

    Adsız dedi ki...

    Cuneyt Fatih Aydemir yazılara basladıgından beri yenilgi yuzu gormedik :)

    Adsız dedi ki...

    aslında 2.yarı farklı bir sistem vardı. Yine anlaşılamayan bir sistemdi cunnku forvet arkası sanırım ekrem oynadı. Tello sol acıkda oynamaya devam etmiş gibiydi bircok pozisyonda cunku rakibini savunmaya kadar takip etti ekrem de iler de hep pres yapıyor goruntusu verdi.

    Cüneyt Fatih Aydemir dedi ki...

    1.isimsiz arkadaşım güzel tespitin için teşekkür ederim. 2. isimsiz arkadaşım gözlemlerine katılıyorum.Beşiktaş'ın sistemini stadda izlerken bile anlamak çok zor. Yalnız şunu söyleyeyim. Beşiktaş genelde 4-2-3-1 bazende 4-2-1-3 oynuyor. Ortak özellik şu:Mustafa Denizli ilerideki 4'lüden hep aynı pozisyonda oynamalarını değil,devamlı mevki değişerek oynamalarını istiyor.O sebepten dolayı Ekremi sol açık bazende forvet arkası oynarken görmemiz Mustafa Hoca sayesinde bana çok normal geliyor