rss
twitter

    16 Eylül 2009 Çarşamba

    TSL 5.HAFTA II GALATASARAY - BEŞİKTAŞ

    Sezonun en önemli maçıydı. Neden önemliydi ? Çünkü bu sene başarı politikamızın nasıl yürüyeceğini tayin edecektik bu maçta. Kazanabilseydik puan farkını 3 e indirecektik dolayısıyla biz burdayız mesajını verecektik. Berabere kalsaydık olmadı ama ne yapalım diyecektik ama en azından yenilmez yenilmezlik ünvanını kaybetmez ve puan farkının açılmamasını sağlardık.
    Bu şartlarda çıktık Ali Sami Yen stadına. Ne yazık ki yenildik.
    Aslında beklenmeyen bir kadrodan beklenmeyen bir futbol vardı zaman zaman. Fakat beklenmeyen kaleci hataları ile süslenmiş beklenmeyen bir sonuç çıktı ortaya.
    Ezeli rekabette 3-0 lık bir netice hangi şart ve nasıl bir ortamda alınırsa alınsın kaybeden için büyük bir üzüntü, kazanan için tarifsiz bir mutluluktur.
    Maça o kadar kötü bir taktikle çıktı ki Denizli ve ekibi, bu bizce kötü taktik sonuç verir mi diye göremeden golü yedik kalemizde bir Rüştü klasiklerinden. Bu gol, Denizlinin kafasında tasarladığı o nasıl bir taktikse bilemediğimiz sistem ve organizasyon yapısının işlememesine sebep oldu ayrıca.
    Derken oyunda üstünlüğü aldık ve karşı alanda oyunu oynamaya başlamıştık ki, rakibin kontraları kanatlarda problem yaratıyordu. Nasıl yaratmasın ki, İsmail ve Yusuf'un olduğu kanatta Sabri ile Keita forma giyiyordu.
    İkinci yarı Bobo ve Fink değişiklikleri ile rakibin iyice yarı alanına yerleştik dahası net pozisyonlar bulmuşken tekrar Rüştü klasiklerinden bir gol daha yememiz ile maç sona erdi. Film o dakika itibarıyla koparken gerisi sadece skoru tayin eden fakat bir hükmü olmayan 3. Galatasaray golü ile ile tescillendi.
    Son 4 resmi lig maç oynayan Hakan, sadece 1 gol yemiş iken büyük maçlarda büyük oyuncu oynar mantığından kaleye Rüştü'yü koyan Denizli maçla ilgili hatalarına böyle başladı.
    Stoper oyuncular çalım yemez diye bir kural yoktur, dahası çizgide kaldıklarında daha kolay çalım yer. İbrahim Kaş'ın stoper olarak geldiğini düşünerek sevinmiştim. Tabiki bende bilemezdim Kaş'ı sağ bek Ekrem'i ise sağ iç gibi oynatacağını. Bunları da kadro hataları içinde gösterebiliriz Denizli'nin.
    Ayrıca sormak lazım Denizli'ye acaba kendisinden başka kimse bir derbi maçta Yusuf ile Tabata'yı oynatırmıymış orta alanda. Kaldı ki G.Birliği maçında orta alanı Ennst-Fink-Uğur gibi mücadele gücü yüksek üç oyuncudan kurmasına rağmen bu maçta böyle bir 11 bize kendisinin içinde bulunduğu durum ve şu anki ruh hali hakkında bilgi verdi.
    Maçta ki tek doğrusu ise Serdar Özkan'da israr etmesidir. Fakat kadro seçimleri nedeniyle Beşiktaş alabileceği puanlarının en azını hanesine yazdırmıştır.
    Sezon öncesi kampı ve bugüne gelinene kadar ki süreç için konuşursak, bence yönetimin yönetememe vasıfları ve Denizli'nin çılgın kadro seçimleri, tutarsız düşünceleri nedeniyle şuan büyük hayal kırıklığı yaşamaktayız.
    Bu takım aslında herşeye rağmen 5 hafta da 9 puan geride kalacak bir takım değildir kesinlikle.
    Bugün bundan sorumlu olanlar bence bu başarısızlık içinde yapılması gerekenleri yapmalıdır.

    Ayrıca basın da yazılan yazı ve haberler beni oldukça rahatsız etti. Tamam geçen sene özellikle ikinci yarı başlamasıyla çöküşe geçen Galatasaray ve Fenerbahçe açlığı var medyada dolayısıyla her başarısını yazmak abartmak hoşlarına gidiyor muhabir ve sözde köşe yazarlarının fakat üzerinden geçmek istediğim birşey var.
    Geçen sezon 33.Hafta karşılaşmasında Beşiktaş İnönü'de Galatasaray'ı 2-1 yenerken maçı yönlendiren taraf Galatasaray olduğunu konusunda hemfikirdi bütün kamu oyu. Galatasaray iyi oynamış ve bol pozisyon bulmuş ve kaçırmıştı. Fakat o zaman Beşiktaşın şansı ile kazandığı ilan edilmiş Galatarasay'ın şanssız olduğu söylenirken bugün bu ortamda oyuna hükmeden ve daha çok pozisyon bulup bunları kullanamayan Beşiktaş'ın beceriksiz ve yeteneksiz oyunculardan kurulu olduğunu yazılması bana çok manidar geldi.
    Ayrıca belirtmeliyim ki, "kötü oynarken 3 gol attı bide iyi oynadığında kaç tane atar" teorisi o kadar saçmadır ki bana göre, hep söylenir bu ama bir sağlaması yoktur futbolda genelde de içi boş çıkar. Her nasıl iyi oynadığında kazanacağının garantisi yoksa da kötü oynarken kazanamazsın diye birşey de söz konusu olmaz. Bu bir kısır döngüdür ama ne derler; gazeteci her yerde gazeteci.
    Maçın hakemine gelince ;
    Açıkçası maçın 3 de 1 lik bölümü henüz oynanmamışken, yani maçın bitimine uzun bir süre varken üstelik skor her an değişmeye müsait iken Leo Franco'nun tartışmasız kırmızı kartlık pozisyonunu her zamanki gibi "göremeyen" hakem bu sayede %100 oyuna mudahale etmiştir.
    Sanırım futbol'un defterde yazan kuralları dışında ayrı bir doktrinlerinden biri de " Ali Sami Yen'de kızmızı kart verilmez " mantığıdır...
    Bizim tasfiye olduğumuz şu dönemde, iki cephe için de hakem ve basın ilişkileri mükemmele yakın gidiyor, benim en çok merak ettiğim ve zevkle izleyeceğim yeri ve zamanı geldiğinde iki takımın birinin en sonunda yaptığı ipsiz sapsız açıklamalar olacaktır. Sonuçta bu lig bir şampiyon çıkarıyor ve ikinciliğin başarısızlık diye adledildiği bu ülkede her zaman haklı haksız teoremi yaşanacaktır.

    Beşiktaş bu sezonu kapamıştır. Kadro yanlışları olmuştur hatta ihtiyaçlarını tam anlamıyla da giderememiştir. Belki şampiyonluk adayları içinde en kötü kadroya sahipte olabilir.
    Bunların hepsi tartışılabilir.
    Fakat su götürmez bir gerçek de, oldukça sancılı geçen şu 5 haftalık ligin açılış bölümünde Beşiktaş'ın hakemler tarafından hiçbir şekilde saygı görmediğidir.
    Görüşmek üzere....

    Hiç yorum yok: