rss
twitter

    31 Ekim 2009 Cumartesi

    Besiktas 85-74 Mersin B.B.



    Engin Atsur'un yoklugunda onemli bir galibiyet aldık. Mac yayını olmadıgı için mac ile alakalı bilgiler sunamıycam ama onumuzde ki haftalarda oynayacagımız sırası ile Telekom ve Efes macları oncesi takım için iyi bir moral oldu.

    30 Ekim 2009 Cuma

    EuroCup'da Kura Cekimi || Canlı Takip


    Torbalar aşağidaki şekide belirlendi. en zor torba ilginctir ki 4.Torba gibi duruyor.

    1TORBA: Alba Berlin, Aris, Benetton, Ventspils, Le Mans, Spirou, Joventut Badalona, Nancy

    2.TORBA: Hemofarm, Zadar, Unics Kazan, Azovmash, Kızılyıldız, TÜRK TELEKOM, Gran Canaria, Nymbruk

    3.TORBA: Turow, St, Petersburg, Cholet, Bonn, Biella, Siauliai, Triumph, GALATASARAY CAFE CROWN

    4.TORBA: D.Moskova, Valencia, Panellinios, BEŞİKTAŞ COLA TURKA, Brose, Bilbao/Donetsk, Teramo, Hapoel

    *Butun Torbalar Cekildi

    A Grubu; Alba Berlin - Azovmash - Galatasaray - Teramo

    B Grubu; Le Mans- Hemofarm - Triumph - Valencia Basket

    C Grubu; Aris - Zadar - Siauliai - Hapoel Jeruselam

    D Grubu; Joventut - Unics Kazan - Telekom Basket - Besiktas

    E Grubu; Spirou Basket - TurkTelekom - St. Petersburg - "QR6"

    F Grubu; Benetton - Kızılyıldız - Cholet - Dinamo Moskova

    G Grubu; Nancy - Gran Canaria -Turow - Panellinios

    H Grubu; Ventspils - Nyumburk - Bonn - Brose Basket


    Hemen rakipler ile alakalı kısa bir degerlendirme yapmak istersek; Galatasaray'ın grubu Besiktas ve Turk Telekom'un grubuna gore daha zor bir grup goruntusu cizmekte. Besiktas'ın gruubnda Badalona oldugunu varsayarsak en kolay grubu Telekom cektiği soyleyebiliriz. Takımlar gruplarında ilk 2 sırada tamamlamak için mucadele edeceklerini dusunursek Besiktas ve Galatasaray'ın işleri Telekom'a gore daha zorlu.

    27 Ekim 2009 Salı

    I LOVE THIS GAME !!




    Perde açılıyor tahminleri alalım;


    MVP: LeBron James
    Savunmacı: Ron Artest
    Altıncı adam: Jason Terry
    Çaylak: Blake Griffin
    MIP: Greg Oden
    Koç: Phil Jackson

    Sayı: Dwyane Wade
    Ribaund: Dwight Howard
    Asist:Jose Calderon
    Top çalma:LeBron James
    Blok: Dwight Howard


    Doğu ilk sekiz:

    1- Cavaliers
    2- Celtics
    3- Magic
    4- Bulls
    5- Raptors
    6- Heat
    7- Hawks
    8- Wizards

    Batı ilk sekiz:

    1- Lakers
    2- Spurs
    3- Mavericks
    4-Blazers
    5- Jazz
    6- Hornets
    7- Suns
    8- Denver

    Final:
    Lakers-Celtics

    Sampiyon:
    Lakers

    Goran Nikolic Mersin'de


    Turkiye de basketbol oynayıp taraflı tarafsız birçok basketbolseverin beğenisini kazanan Goran Nikolic tekrardan Turkiye'ye dondu. Mersin'de Umit Sonkol Telekom'a gidince bir turlu 4 numara pozisyonunda kaliteli bir uzun bulamamışlardı ve şimdi hedefi 12 den vurmuş gibiler. Mersin adına cok yerinde bir transfer ozellikle hucumda cok buyuk katkılar sağlayacagı aşikar. Ilk 2 haftayı yenilgi ile kapatan Mersin bu hafta sonu da kendi sahasında Besiktas'ı agırlayacak. Ahmet Kandemir cogu zaman Besiktas maclarından galibiyet cıkaran bir koç bakalım iki takımı da zor maç bekliyor. Nikolic transferinin bir başka onemi ise Avrupa pasaportlu olması bu donemde ozellikle yabancı kontenjanında 3+2 (en az 2 Avrupa pasaportlu oyuncu) oldugunu da dusunursek cok iyi zamanda cok yerinde bir transfer hamlesi oldu. Son olarak da bu transferden sonra Mersin'de yabancı sayısının artması ile beraber genc oyuncuları Mijatovic ile yollar ayrılabilir.

    Besiktas - WBC Raiffeisen || Canlı Skor Takibi


    - Maça klasik beşimiz Chatman - Newley - Muratcan Güler -Cevher - Baxter beşiyle baslıyoruz.
    - 11-5 lik bir seri ile maça basladık.
    - 07.00; 15-9 önde olan taraf Besiktas.
    - Ilk periyod 26-15 sona eriyor.
    -Ikinci ceyrekte skor 29-22 Besiktas ustunlugu ile devam ediyor.
    - Maçta ikinci ceyrek devam ediyor skor; 33-22
    - 38-25 lik skorla ustunlugumuz var.
    Ilk yarıyı 49-35 önde tamamladık.

    Ilk yarıda ki skor dagılımı;

    Lonny Baxter 12 sayı
    Brad Newley 8 sayı
    Chatman 17 sayı
    Engin 6 sayı
    Adem Oren 2 sayı
    Cevher 2 sayı
    Fletcher 2 sayı

    2.yarı da 60-40 lık skorla ondeyiz.
    Mac artık koptu diyebiliriz son periyoda 75-54 onde giriyoruz.
    Son ceyrekte fark 13 sayıya indi; 88-75 lik skorla ustunlugumuz devam ediyor.
    Macta sonlara dogru yaklasırken 95-80 lik Besiktas ustunlugu devam ediyor.

    Mac tamamlandı ve 100-81 kazandık.

    Skor dagılımı;

    Mire Chatman; 34 sayı
    Lonny Baxter 20 sayı
    Cevher Ozer; 13 sayı
    Kevin Fletcher; 9 sayı
    Brad Newley; 11 sayı
    Engin Atsur; 6 sayı
    Haluk Yıldırım; 3 sayı
    Muratcan Guler; 2 sayı
    Adem Oren 2 sayı

    26 Ekim 2009 Pazartesi

    Kerem Gonlum'un Cezası Belli Oldu


    Cezası 1 sene olarak acıklandı. Artık Kerem Gonlum'un 2010 Dunya Sampiyonasında oynama ihtimali de kalmadı. Efes Pilsen itiraz edip acaba ceza iner mi bilinmez ama olası itiraz da bile Fenerbahce cephesi bu işin peşini bırakacagını sanmam.

    Ceza metni için

    25 Ekim 2009 Pazar

    TSL 10.Hafta Eskişehirspor-Beşiktaş


    Çok kritik ve önemli bir haftayı yine iyi futbol oynamadan ama belkide bu sezonun en değerli 3 puanını alarak kapattık. Maçtan önce sezon başından beri bütün maçlarda direk oynamış, rahatlıkla takımın omurgası diyebileceğimiz ve istikrarlı bir şekilde iyi oynayan Ferrari, Sivok ve Ernst'in olmaması, hafta içi gerçekten üst düzey mücadele sergilenerek oynanan Wolsburg maçı sonrası oluşabilecek yorgunluk akıllarımızda soru işareti olarak belirdi. Yorgunluk sorunsalınında sadece Türk takımları için geçerli olduğunuda belirtelim. Eskişehir'dede takımı taşıyan çok önemli oyuncuları yoktu. Eskişehirspor'un milli maç arası ve Ankaraspor'u bay geçmesi dolayısıyla 3 haftadır maç yapmaması kimilerine göre avantaj, kimilerine göre dezavantajdı.

    Eskişehir maça gerçekten şaşırtıcı bir sistemle başladı. Beşiktaş'ı kendi sahasında bekleyip, kapacağı toplarla kontratak yapmak yerine savumayı ortasaha çizgisine kadar çıkartıp Beşiktaş'a baskı kurmak istedi. Bunda istedikleri kadar başarılı olamadıklarını düşünüyorum. Beşiktaş ise her zamanki gibi final pası sorunu yaşadı. Ceza sahasının önüne kadar gelip orda bir pas hatasıyla hem olabilecek gol pozisyonuna giremeyip, dönen topun kendi kalemizde tehlike olması şampiyonlar ligi gibi Avrupa'nın en üst düzey liginde oynayan Beşiktaş'a hiç yakışmıyor. Kasımpaşa maçındada dediğimiz gibi Nihat ve Bobo gibi çok süratli 2 forvetimiz var. Rakibin defans bloğunu ortasahaya çıkarmış ve çok ağır stoperleri var ama koskoca Beşiktaş takımı final pasını yapıp pozisyona giremiyor. İnanılacak gibi değil. Bunda Tabata'nın yorgunluğununda çok büyük etkisi vardı. Tabata'nın yorgunluğunun fiziksel değil mental olduğunu düşünüyorum. Çünkü Wolsburg maçında uzatmalarla beraber maksimum 10 dakika oynadı. Bir hafta içinde çok önemli ve stresli 3 maçı mental anlamda kaldıramadığı apaçık belliydi. Çünkü daha maçın başında inanılmaz top kayıpları yaptı. Buda yüzde yüz konsantrasyon eksikliğiydi. Mustafa Denizli'de bunu görmüş olmalı ki 2. yarıya Tabata'yı oyundan çıkarıp, yerine sağbek Erhan'ı aldı.

    Bunun akabinde Ekrem'i sol açığa çekip Tello'yu da forvet arkasına aldı. Bu hamlenin başarılı olduğu pek söylenemez. Çünkü Eskişehir yorulana ve Nobre oyuna girene kadar 3. bölge dediğimiz forvet bölgesine belkide hiç gidemedik. Eskişehirspor 70. dakikaya kadar gücünü hiçde ekonomik kullanmadı. Yorgunluk emaresi göstermesi gereken taraf Beşiktaş idi ama tam tersi Eskişehirspor'un deyim yerindeyse 70. dakikadan sonra pili bitti. Nobre'nin girmesiyle top Eskişehir ceza alanı ve önünde oynanmaya başladı. Nobre'nin boş kaleye kaçırdığı gol gerçekten akıl alacak gibi değildi. Neyseki Eskişehir'in kullandığı bir duran topun dönüşünde Ekrem ile golü bulduk. Ekrem gerçekten çok değerli bir gol attı. Bu gol bizi resmen hayata bağladı. Golden sonra Nihat'ın egoistliği sonucu kaçan pozisyon Nihat'a hiç yakışmadı. İyi bir hazırlık dönemi geçirmeyen Nihat'tan sanırım ilk devre bitene kadar iyi bir performans beklemek pek akıl kârı değil. Maçın son anlarında Rüştü'nün yaptı çok kritik kurtarışlar vardı. Neyseki maçın sonu mutlu bitti.

    Maçta Beşiktaş adına ön plana çıkanlar üst düzey mücadeleleri ve konsantrasyonlarıyla 3 İbrahim'di. Tabiki Rüştü'nünde hakkını teslim etmek lazım. Kasımpaşa maçıyla birlikte iyi bir performans sergilemeye başladı. Hakem Tolga Özkalfa'da son dakikalarda kalemizde çok büyük bir tehlike olmasına neden olan Eskişehir'li oyuncunun eliyle oynamasını görememesi dışında gerçekten çok iyi bir maç yönetti. Maçın en çirkin olayı ise; Beşiktaş'ın altyapısından çıkan Bülent Kocabey'in maç bittikden sonra forma değişimi yapıldıkdan sonra Eskişehir taraftarının gazına gelip Beşiktaş formasını yere atmasıydı. Sırf taraftarına şirin gözükmek için kendisini yetiştiren camianın formasını yere atması tam anlamıyla terbiyesizlik ve cahillikti.

    İyi oyun olarak değil ama sonuç olarak Beşiktaş adına mutlu geçen bir haftayı geride bıraktık. Büyük takımlar her zaman iyi futbol oynayarak maç kazanmaz. Büyük takım demek ne kadar kötü oynarsa oynasın o maçı kazanan takım demektir. Eskişehirspor karşısında aldığımız bu galibiyetin, bugünkü Fenerbahçe-Galatasaray maçınıda düşünürsek lig maratonunda rotamızı çizdiğini söylersek yanlış olmaz herhalde. Mustafa Denizli bu takımın altıyla üstüyle fazla oynamazsa şampiyon olurmuyuz bilemem ama bu takım şampiyonluk yarışını ligin sonuna kadar götürür.

    23 Ekim 2009 Cuma

    Tbl'de 2.Hafta


    24 Ekim Cumartesi
    13:00 Erdemir - F.Bahçe Ülker (
    Spormax)
    15:00 Bornova Belediyesi - Tofaş
    15:30 Beşiktaş Cola Turka - Antalya BŞB (SkyTürk)
    16:00 Türk Telekom - Mersin BŞB
    18:00 Oyak Renault - Pınar Karşıyaka

    25 Ekim Pazar
    16:00 Efes Pilsen - Banvit (SkyTürk)
    16:00 Aliağa Petkim - Darüşşafaka Cooper Tires

    26 Ekim Pazartesi
    18:00 Kepez Belediyesi - G.Saray Cafe Crown (Spormax)

    22 Ekim 2009 Perşembe

    Bu Adamı Alandan Allah Razı Olsun


    O nasıl ikinci hamledir ya ...

    20 Ekim 2009 Salı

    Şampiyonlar Ligi II Wolfsburg maçı Artılar ve Eksiler

    Çok zor bir 90 dakika bizi bekliyor. Sanırım becerilerimiz dışında biraz da şansa ihtiyacımız olacak.
    Grupta Wolfsburg 3 puan ile ikinci sırada biz ise henüz puan alamadık. Dolayısıyla puanla dönmemiz gereken bir karşılaşma.
    Fakat kesinlikle Rusya'da yaptığımız hataya düşmemeliyiz. Öncelikle oyunu kontrol etmeli ve bireysel hatalar yapmamalıyız. Basit oynamak gerek bu tür maçları.
    Rakip CSKA dan son derece çabuk ve hızlı oynayan bir ekip aynı zamanda.
    Onların en büyük artıları zaten oyunu çabuk organize etmeleri ve direk hücumu düşünmeleri. Özellikle Boşnak oyuncuları Misimovic bu anlamda çok önemli bir oyuncu. Yanlız şu bir gerçek ki bu oyuncuyu durdurmak için mesela İ.Toramanı önlibero yapılıp üstüne de markaj görevi verilirse bu maçı bitiremeyiz. Çünkü araya çok çabuk ikinci bir adamı sokuyorlar ve ellerinde iki tane komple forvet var. Yerden ve havadan son derece etkililer üstelik ikili mücadelelerde sürekli ayakta kalıyorlar. Bu anlamda Sivok ve Ferrari'ye büyük bir iş düşecek.
    Özellikle hava toplarında Dzeko'nun üstünlüğü başımızı çok ağrıtabilir. Yan toplara çok dikkat etmeliyiz. Keza Grafite özellikle driplingleri ve tekniğiyle ağır savunmamızı çok zorlayabilir.
    Şu bir gerçek ki CSKA maçında ki gibi ikinci yarı sürekli kontra yersek karşımızda Krasiç değil Dzeko ve Grafite olacak. Bu bilinçle oynamalıyız.

    Öncelikle Beşiktaş'ın bu zorlu maçlarda kolay ve çabuk gol yeme hastalığından kurtulması gerekiyor. Yani oyuna bir direnç koyması gerekiyor.
    Beşiktaş maça iki Alman oyuncusuyla başlamayı ve orta saha üstünlüğünü rakibe vermemeli. Ayrıca Yusuf'un bu maçta oynamaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü oyunu böyle kopmle oynayan takımlara karşı birde eksik kalırsanız hiç şansınız kalmaz.
    Gördüğüm kadarıyla en büyük eksileri geri dönüşlerde yer hatasını çok yapıyorlar. Çok hücumu sevdikleri için ayağa pas yapan takımlara karşı boş alan bırakıyorlar. Yani bunu set hücumlarında bile yapabiliyorlar.

    Bir şeyi ortaya koyalım. Bu tür maçlar öncelikle kaybetmeme maçlarıdır. Biz maalesef Manu değiliz içerde dışarda mutlak 3 puan için oynayalım. Bu maçta öncelikli hedef kontrollü oyun ve 1 puan olmalı. Eğer ki rakibin zaaflarını kullanabilirsek bundan yararlanabiliriz.

    Maça kesinlikle Nobre ile başlamalıyız. Bunun nedeni Bobo'ya karşı olmam değil fakat rakibin kendi sahasında ne kadar rahatsız edersek organize olmalarını o kadar geciktirmiş oluruz.
    Oyunu kontrol etmek içinde iyi bir Tello ve Tabata'ya ihtiyaç var.

    Bu maç için düşündüğüm kadroya gelince ;


    Şansımız açık olsun umarım kazanırız...

    19 Ekim 2009 Pazartesi

    Avrupa Perdesi Acılıyor || Besiktas - WBC Kraftwerk Wels


    Beşiktaş Euro Cup ön eleme macında Avusturya'nın WBC Kraftwerk Wels ekibiyle bugun deplasmanda karşılaşacak. 2 sezon once eski adı ile Uleb Cup'da Final Eight'e kalan Besiktas bu sezonda iddalı kadrosu ile yine aynı basarıyı yakalamaması için hiçbir neden yok. İlk maç yarın TSİ 21.00'de Avusturya ekibinin sahasında oynanacak. Rövanş mücadelesi ise 27 Ekim'de Akatlar'da oynanacak.

    Macın previewını buradan inceleyebilirsiniz.

    TSL 9.HAFTA II BEŞİKTAŞ - KASIMPAŞA

    Kazanan haklımıdır ya da kazanmak herşeyin üstünü örter mi ? Sonuç futbolun doğasında ki en yegane başarı derecesidir belki ama bu bize bazı şeyleri anlamamız için yeterince yardımcı olmuyor.

    Hani derler ya, futbol basit bir oyundur ama en zoruda basit oynamaktır diye. Ne kadar doğru söylemişler. Aslında futbol basit olduğu kadar ilginç de bir oyun. Düşünün ki sezonun başında birçok maçta hatta Galatasaray maçını da içine katarsak oyun olarak bize maç kazandıran şu haftalarda ki oyunumuzdan daha iyiydik.

    Mustafa Denizli'nin Toraman tercihi mevkii seçimi, Yusuf ısrarı yada bir başka kadro tutarsızlığı hakkında yazmak istemiyorum. Çünkü anladım ki bunları yapması onun kendi karakteri. Yani Mustafa Denizli işte bu. Herzaman da bunu yapacak. Bu yüzdendir ki iki sene üst üste başarılı olamıyor. Bu yüzdendir ki şampiyon olunmasına rağmen görevinden alınıyor. Kısaca anlatmak istediğim bize yanlış gelenler onun için birer tespit. Sonuç olarak o bu takımın patronuyken hiçbir zaman bir sistemimiz de olmayacak bir standarımızda.

    Fikstürün bize getirdiği kolaylık maxiumum şekilde kullanılınca arayı kapar gibi olduk birazcık da olsa. Aslında önemli olan Trabzon deplasmanına kadar kaybetmemek. Yani puan kaybetmemek. Eminim ki bu süreçte doğal olarak kayıplar yaşanacak zirvenin diğer adaylarından ve eminim ki biz kazanırsak geçen seneki yaşananlar tekrar hafızalar da anımsanacak.Bu uğurda birazcık şansa birazcık da istikrara ihtiyacımız var. Bu istikrarı içimizde yaratabiliriz yeterki hocamız bunu bizden esirgemesin.

    Maçta maçın önüne geçen bir diğer konu tribünlerin öfkesinin hala devam etmesiydi. Özellikle gol sonralarında Demirören ve ekibi istifaya davet edilip maçın içinde takımın desteklenmesi zekice gönderilmiş bir mesajdı. Sözün özü Beşiktaş taraftarı artık günü kurtarmakdan ziyade geleceği kurtarmak istiyor. Daha doğrusu kurtarılmasını istiyor ve bunun yolu yapılacak kongreden geçiyor.

    Taraftar bunu istiyor. Taraftar bunu istiyorda peki hakem ne yapmak istiyor ? Kasımpaşa'nın ataklarını bir sartı kartı göstermek uğruna keserek yada Ferrari-Cenk mücadelesinde tuhaf bir penaltı ve kırmızı kart göstererek. Aslında bir istikrar da hakemlere lazım. Galarasaray-Trabzonspor maçında Arda kartlık pozisyonlarda birinde uyarı alıp birinde sarı kart gösterilirken Ernst ise uyarılmadan çift sarıdan atılırken ya da Cenk hafif bir darbeyle taklalar atarken Servet-Serkan mücadelesinde "Servete" maruz kalan Serkan'ın düşmesine devam kararı verilirken aklımıza hep gelen düdüklerdeki istikrar.

    Aslında herkese bir istikrar lazım. Ama herşeyden önce bize lazım...


    Not : Aramıza yeni katılan Cuneyt Fatih arkadaşımıza hoşgeldin demek istiyroum. Yazıların devamını dilerim...

    18 Ekim 2009 Pazar

    Beşiktaş-Kasımpaşa Maçının Ardından



    Maçtan önce statda gerginlik hakimdi. Denizlispor maçındaki tribün olayları hala herkesin hafızasındaydı. Ama korkulan olmadı neyseki bu maçta tek bir ağızdan söylenen tezahüratlar birlik ve beraberliğin tekrar sağlandığının göstergesiydi. Gerek ısınmaya çıktıklarında gerekse maça çıktıklarında futbolcular tribünlere çağırılarak arkanızdayız mesajı verildi. Rüştü'nün tribünlere yaptığı tavır ise gözlerden kaçmadı.

    Maça dönecek olursak, artık stadyumdaki yada ekran başındaki taraftarlar Denizli'nin çıkardığı kadroyu yadırgamıyorlar. Her hafta şapkadan tavşan çıkaran Denizli'nin bu haftaki tavşanı 5 aydır top oynamayan ve alışık olmadığı önliberoda görev alan İbrahim Toraman'dı. Ama şunu belirtmek gerek 5 aydır top oynamayan bir futbolcu için gerçekten Toraman iyi oynadı. Maç eksikliği belli oldu oyunun son bölümünde gerçekten fiziki yetersizliği açığa çıktı. Ama Mustafa Hoca onu 90 dakika oyunda tuttu.

    Maça Beşiktaş hızlı başlayamadı neyseki Nihat ile erken bulunulan gol imdada yetişti. Nihat'ın gol atması kendisi açısından ilaç olabilirmi orası biraz şüpheli. Çünkü Nihat bazen sağ açık bazende sol açıkda görev yapıyor. Forvette oynadığı zaman ileride tek forvet olarak oynuyor. Nihat'ın bu şekilde oynatıldığı takdirde fazla gol atamayacağı herkesçe biliniyor. Ama dünkü Nihat daha istekli ve daha sağlamdı. Beşiktaş'ı ileriye taşıyan oyuncuydu. Kendi sahamızda erken bulduğumuz golle doğal olarak fark beklentisine girdik. Golden sonra Kasımpaşa defansı orta sahaya kadar çıktı. Nihat ve Bobo gibi süratli oyuncularla savunma arkasına sarkıp bol gollü maç olacağını sanan Beşiktaşlılar maalesef yanıldı. Lig sonuncusu Kasımpaşa karşısında kendi taraftarı önünde erken bulduğu golden sonra kontrollü futbol oynatıp rakibi kendi yarı alanında karşılayan ve taraftarı uyutan futbol oynatan zihniyete yazıklar olsun. Topu ayağında tutan, ileride basan Kasımpaşa takımıydı. Yani roller değişmişti. Beşiktaş'ın oynaması gereken futbolu Kasımpaşa oynadı. Takımda kimse taşın altına elini sokmak istemiyor, sorumluluk almıyor. Defanstan çıkan şişirme toplar ile pozisyon bulmaya çalışıldı. Koskoca Beşiktaş 4-5 pas üstüste yapamadı. Gerçekten üzüntü verici bir durum. Kasımpaşa'nın belki çok pozisyonu yoktu ama 90 dakika boyunca oyunun kontrolü onlardaydı. Hakeminde etkisiyle son dakikalarda geçen seneden alışık olduğumuz o geçmek bilmeyen dakikaları yine yaşadık. Neyseki çok kötü bir oyundan sonra teselli olarak 3 puanı aldık. Mustafa Denizli yine günü kurtardı. Ama Beşiktaş'a oynattığı futbol gelecek açısından hiç umut vermiyor. Tam 1 senedir bu takımın hocası ama gün geçtikçe Beşiktaş futbol olarak çağdaş futboldan dahada uzaklaşıyor. Kimin nerde oynadığı belli olmayan bir sistem ve tamamen yetenekli oyuncuların bireysel çabalarına mahkum edilmiş bir takım yapısı ile süper ligde bile lig sonuncusuna karşı oyun kontrol edilemiyorsa, şampiyonlar liginde Wolsburg karşısında ne yapacak bu takım gerçekten merak ediyoruz. Takımda sezon başından beri değişmeyen 3 adam Ferrari, Sivok ve Ernst. Bu 3 oyuncuda haftaya Eskişehirspor maçında cezalı. Haftaya Mustafa Denizli'nin şapkadan daha fazla tavşan çıkarması gerekecek. Çok sürpriz bir kadroya hazırlıklı olalım. Nobre'yi 4'lü defansta tandemde görürsek kimse şaşırmasın. Mustafa Denizli'nin ne yapacağını kimse kestiremez.

    Hakem Hüseyin Göçek hem Beşiktaş hemde Kasımpaşa açısından gerçekten çok kötü bir maç yönetti. Kasımpaşa'nın kesilen avantajları ve Beşiktaş aleyhine verilen penaltı ve akabindeki kırmızı kart. Pozisyonu canlı ve net bir şekilde gördüğüm için çok rahatlıkla Cenk'in kendini yere attığını söyleyebilirim. Son dakikalardaki eziyet için hakeme yüklenmeye gerek yok. Maçta goller dışında ortada gözükmeyen Beşiktaş takımı var. Koskoca Beşiktaş takımının kendi taraftarı önünde bu kadar kötü top oynamaya hakkı yok. Kötü futbolda Denizli'nin olduğu kadar futbolcularında çok büyük payı var. Artık Beşiktaş gibi Türkiye'nin en eski ve ilk spor kulübünde oynadıklarının farkına varmalılar. Denizlispor ve Kasımpaşa galibiyetleri sadece yaraya pansuman oldu. Taraftarın gözü Wolsburg maçında. Bu futbolla işimiz zor ama Almanya'dan gelecek bir galibiyet yönetim bazında değil ama teknik olarak yaraları iyileştirebilir. Futbolculara büyük bir özgüven getirir.

    Gecenin bence en güzel olayı tribünde söylenen ''Kim gelirse gelsin, adam gibi gelsin. Beşiktaşımıza iyi şeyler versin'' tezahüratıydı. Bu tezahürat kimsenin goygoyculuğunu yapmayan hiçbir menfaat beklemeden karşılıksız bir şekilde sadece Beşiktaş'ı seven milyonlarca Beşiktaşlının hislerine tercüman oldu.

    17 Ekim 2009 Cumartesi

    Besiktas 77-68 Daruşşafaka


    Maça geçmeden once salon yaşanan ilginç anektodları paylasmak isterim. Oncelikle salonun girişinde verilen kokteyl çok şıktı( kokteyl de bulunmasak da:) organizasyon acısından) ve Besiktas'ın şampiyon kadrosu da salonda idi. Bu organizasyonu saglayan herkes alkışı sonuna kadar hakketti. ( Bu organizasyon sayesinde o meshur Tom Davis'i de gormus olduk)

    Bir diğer dikkatimi çeken olay ise açıkcası biraz bizleri uzdu. Maçta en fazla 100-150 arası Besiktas taraftarı olmasına ragmen salonda ve cevresinde en az 50 ile 100 arası polis vardı. Nerede ise 1.5 taraftara 1 polis dusuyordu.

    Maça geçecek olursak ilk periyod da özellikle maçın başında yapılan sert savunma ve hızlı hucumlar ile rakibe ustunluk saglayan Besiktas'a karşı Davidson artı 4 kısaya donen Dacka 21-12 yenik durumdan periyodun sonunda 23-21'e getirdiler skoru. Bunda Davidson ve Hakan Demirel'in etkinliğinin yanında ek olarak da alınan hucum ribaundları da etkin rol oynadı.



    Maçın 2.çeyreginde Hakan'ın Polat'ın uclukleri ve Davidson'ın hucumda ki ekstra performansları ile maç dengede devam etti. Besiktas'da Engin'in eksikliğinden oturu bir turlu oyun içerisinde Chatman'ı dinlendirilememesinden oturu oyunda savunma yonunde istenilen direnc saglanamadı ve pota altını da 2.ceyrek de nerede ise hiç kullanamadığımızdan ilk yarıyı 40-38 geride kapattık.

    Ikinci yarı da ise tamamen toparlanan bir Besiktas vardı sahada Chatman-Cevher ve en önemlisi Haluk Kaptan'ın hem hucumda hem de savunmada inanılmaz katkısı ve bunun yanında Kevin Fletcher'ın kattıgı sertlik ve hucumda ki istikrarlı performansı ile fark bir anda açıldı.

    Maçın koptuğu an ise Chatman'ın ust uste 2 savunmada kaptığı top ve hemen akabininde Fletcher'e yaptıgı harika asist ile maç koptu ve maç sonuna kadar o fark korundu ve maçı Besiktas 77-68 kazandı. Dacka adına 2. yarıda en etkili olan isim Stefan Jackson'dı. Hatta bir ara 4 hucum ust uste Jackson içeriye drive ederek delicik ozelliğini kullanarak ya faul aldırdı ya da basket buldu.

    Son olarak da Mire Chatman gercekten buyuk bir jesti hakediyor ligin ilk maçında istatistikleri; 9 Sayı - 9 Ribaund - 7 Asist - 5 Top Calma bir guard daha nasıl bir ust duzey performans sergilyebilir ki ...

    14 Ekim 2009 Çarşamba

    Bay Başkan

    Bir milli maç arası daha milli takımımız ve ülke futbolu açısından hüsranla bitti. Maalesef her zamanki gibi Türk Sporu'nun temel problemi olan ''istikrar'' konusundaki eksikliğimiz yüzünden başarılı olduğumuz bir Euro 2008'den sonraki 2010 Güney Afrika'daki Dünya Kupası'na katılamıyoruz. Neyse biz dönelim annemizin ligine.

    Turkcell Süper Lig'dede durum Beşiktaş açısından milli takımımızdan farklı sayılmaz. Çok çalkantılı ve saha içinin hiç konuşulmadığı Denizlispor maçıyla lige ara vermiştik. Maçın başlamasıyla birlikte başlayan yönetime karşı öfke seli golden sonraki dahili stat anonsu yapılırkende dahil olmak üzere maçın son saniyesine kadar sürdü. Sahadaki skor kimsenin umrunda değildi. Beşiktaş taraftarı geçen senede yönetim istifa diye bağırmıştı. Ama daha sonra rakiplerin beklenmedik derecede kötü sonuçlar almasıyla beraber girilen şampiyonluk macerasının hatırına susup, şampiyonlukta kuşkusuz en büyük pay sahibi olmuştur. En büyük pay sahibi diyorum çünkü; Geçen sene oynadığımız futbolun kalitesi ortada. Heleki şampiyonluk maçımız olan Galatasaray maçındaki futbol hala hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Denizlispor maçındaki tepki takımın kötü gitmesiyle ilgili değildi. Bu tepki 6 yıllık Demirören yönetiminin icraatlerine karşı olan tepkiydi. Ama renkli basın bu tepkiyi ''Daha 3 ay önce şampiyonluk kutlamaları yapılıyordu takım 6 hafta kötü gitti diye böyle tepki olmaz'' şeklinde basite indirgemeye çalıştı. Oysa biraz hafızalarını yoklasalar 6 yıldır bu taraftarın hiçbir şekilde teknik direktörüne hiçbir zaman istifa çağrısında bulunmadığını, her zaman yönetimi istifaya davet ettiğini görebilirlerdi. Ama hepimizin bildiği gibi sadece görmek isteyen gözler görebilir.

    Denizlispor maçında olacak tepkiyi bilen Demirören kendince önlemler almış. Bedava bilet dağıtarak organize bir şekilde bu grupları tribünlere yerleştirdi. İstiklal Marşı biter bitmez hemen kendi oturduğu protokol tribününün altında kendisi aleyhine açılan pankartı karga tulumba indirip tekme tokat dövülen taraftarın dayak yiyişini izlerken acaba neler hissetti? Kadın, kız çoluk-çocuk demeden tribündeki insanlara 15-20 kişilik gruplar halinde tabiri caizse tekme tokat dalan üzerinde Beşiktaş ile ilgili hiçbir materyal bulunmayan grupları tam karşıdan izlerken neler hisseti acaba? Maçın 35. dakikasında stadı terketmek zorunda kalanları oturduğu yerden gördümü acaba? Bir başkan düşünün kendi taraftarını dövdürmek için organizasyon yapıyor. Dünkü açıklamasında tribünleri temizleyeceğini ve camiayı kendisine destek vermeye çağırıyor. Camia derken kimleri kastediyor. Taraftarı kastediyorsa kendi tuttuğu adamları bile Kayserispor maçını uzatma dakikalarında kendisini istifaya davet ediyordu. Kayserispor maçından sonra geçen 2 haftada ne değiştide bu arkadaşlar Demirörenci oldu onlara sormak lazım. Eğerki kongre üyelerini kastediyorsa o konuda bütün Beşiktaşlıların şüpheleri var. Çünkü Süleyman Seba'dan sonra kulübe diğer takım taraftarlarının üye yapıldığını biliyoruz. Tabiki birde seçim zamanlarında insanların vaatlere göre fikir değiştirdiğinide biliyoruz. Kongreye 3 ay kala yönetimin istifası pek akıl karı değil. 3 ay sonra yapılacak kongrede üyelere çok büyük iş düşüyor. Verecekleri oylar Beşiktaş'ın resmen geleceğini çizecek. Milyonlarca Beşiktaşlının vebali onların boynunda. Sandıkdan çıkacak sonuca tabiki saygı duyacağız. Ama Bay Başkan şunu unutmasınki Beşiktaşı değil Süper lig şampiyonu, Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapsada bu taraftar kendisine olan saygısını ve inancını kaybetmiş, kendisinide istemiyordur. Camia dediğimiz olgu sadece kongre üyelerinden oluşmuyor. Bu kulübü karşılıksız, hiçbir çıkar gözetmeden seven milyonlarca taraftarı var. Artık onların sesine kulak vermenin zamanı gelmedimi Bay Başkan?

    2012



    Onumuzde ki ay için yine birkaç film tavsiyesinde bulunmak istedim;

    Oncelikle en çok merak ettiğim filmlerin başında 2012 filmi geliyor. Sırf o grafik harikası cekimlerin hatrına bile gidilmesi gerekilen bir film oldugunu dusunuyourm. Film 13 Kasım günü bütün dunya ile aynı anda Türkiye'de de vizyona girecek.

    2 gun sonra vizyona girecek olan Nefes filmini de unutmamak gerekir. Yanlıs hatırlamıyorsam yaklasık 1, 1,5 sene once izlediğim fragmanın hala etkisindeyim.

    Ermal Kuqo Efes Pilsen'de !


    Ermal kararını Efes Pilsen'den yana kullanmış. Bize de artık hayırlı olsun demek duser. O kadar uzun oyuncunun bulundugu rotasyonda ozellikle Euroleague'de ne kadar sure alacagını merakla bekliyoruz ?? Dipnot olarak gecmek istediğim bişey daha var; bu transferden sonra Efes Pilsen oynadıgı Euroleague maclarına giden benim gibi birkac kişiyi de artık kaybetmiş oldu.

    Pamesa Valencia'dan ayrılan ve bir süredir Efes Pilsen ile görüşen Ermal Kurtoğlu, yuvaya dönüş yaptı. Milli oyuncu bu sabah Lacivert - Beyazlılar ile masaya oturdu ve 1 yılı kulüp opsiyonlu 2 yıllık sözleşmeye imza attı.
    Efes Pilsen'de transfer bütçesinin aşılması ve Kerem Gönlüm'ün cezasının hala netlik kazanmaması nedeniyle bir türlü sonlandırılamayan transfer bu sabah netleşti. İstanbul'a gelen Ermal Kurtoğlu, Efes idarecilerinin üst üste yaptığı toplantılar sonucunda yuvasına döndü.

    13 Ekim 2009 Salı

    Ermal Transferinde Son Durum


    Son gunlerde transfer de en büyük gündem maddesi olan Ermal Kurtoglu'nun yarın Türkiye'ye gelecegi ve Efes Pilsen ve Besiktas ile goruseceği soyleniyor. Bakalım son kararı ne olacak.
    Kaya-Kasun-Santiago-Nachbar ve cogu zaman 4 numaralı pozisyon da oynayan Shumpert li rotasyonda sure almak için caba sarfedecegi takım Efes'i mi yoksa Baxter-Fletcher-Cevher ile birlikte takımın seviyesini direk yukseltecek hatta takımın yıldızı olacabileceği ve hatta daha once bircok oyuncu da oldugu gibi gostereceği performans ile ileride 6 sıfırlı kontrat yakalama şansı oldugu Besiktas'ı mı tercih edecek ??

    Mire Chatman || Son Yılların En Ilginc 15 Saniyesi


    Chatman son saniye basketi
    by bjkbasket

    12 Ekim 2009 Pazartesi

    Besiktas 91 - 85 Kepez Belediyesi


    Ilk Yarı Itibari ile;

    Skor acısından 43-40 Besiktas ustunlugu ile gecildi. Kepez Belediyesi'nin maçın basında ki inanılmaz uc sayı yuzdesi ile öne sıcraması ile acılan fark özellikle Chatman'ın kısalara baskısı ve Fletcher ve Cevher ikilisinin hucumda pas dagıtımında onemli rol oynaması ile ilk yarıyı Besiktas 43-40 onde gecti.

    Eksiler;

    - Oncelikle gecen sezon ki en buyuk kanayan yaramız olan Muratcan Guler'in kotu performansı devam ediyor. Ne savunmada katkısı var ne de hucumda Akatlar'da artık ilk macta "Yeter Muratcan Guler, Yeterr " diye tezahuratlar baslayabilir.

    - Ikinci en buyuk eksiğimiz ribaundlar. Cok sayıda hucum ribaundu verdik. Ozellikle Haluk'un kesinlikle ribaundlara katkıda bulunması lazım.

    - Brad Newley'i hiç dinlendirmiyoruz nerdeyse. Sonucta fiziksel olarak ust duzey bir oyuncu degil Newley. Ozellikle sert savumalara karşı direnci cok cabuk dusebilir. Tamam hucumda yeterli katkı alınıyor olabilir ama Newley'i dinlendirmemiz lazım.

    Artılar;

    - Ilk yarı itibari ile göze çarpan en buyuk değişiklik; hucumda ki inanılmaz top paylasımı ve olusan hucum setleri. Ilk yarı da gozume carpan en az 5 hucum seti izledik. Hakan Demir ile neredeyse bu sayı 2 bile degildi. Gercekten ozlemişiz.

    - Göze çarpan bir diğer özellik ise kesinlikle dinlenmiş Chatman'ın 6 dakikada nasıl oyunu hemen cevirmesi. Iste Engin'in transferinin ne kadar buyuk bir anlam kazandıgını birkez daha şahit olduk. Oyun içerisinde dinlenerek 25 dk oynayan Chatman 'dan cogu zaman max. katkıyı alacagımızı dusunuyoruz. Iste aynı paralellikte Newley'i de dinlendirmemiz şart.

    - Bir diğer dikkatimi çeken olay ise; hiç şuphesiz Newley'in hucumda katkısı. El uzerinden atmasını birak kendi şutunu dahi kendi yaratabiliyor. Newley uzun yıllar boyunca aradıgımız pure shooter tipine uyan bir şutor.

    Mac Geneli;

    Macın sonunda galibiyet getiren isim olan Chatman'ın inanılmaz uclugu ile 91-85 skorla alınan galibiyet Efes Pilsen'in işine yaradı. Yanlız son 16 saniyede fark 5 iken neden illa şut kullanılır anlamak mumkun degil hiç riske edilmeyecek bir olay iken koçun haberi ile yapılan hucum ise coaching hatası eger oyuncu bireysel olarak o sutu kullanmışsa tamamen oyuncu hatası ile Kepez Belediyesi bir nevi kendi şansını kendisi tepmiş oldu.

    Ilk yarıda ki degerlendirmelerimiz o kadar dogru ki, Ikinci yarıda sanki hoca da aynı dusuncede idi. 2. yarıda Muratcan Guler hiç sure almadı. Ve en onemlisi dinlenmiş bir Chatman'ın macın en krtik anlarında takıma nasıl direk katkı sagladıgına sahit olduk.

    Alex Gordon'ın inanılmaz yuzdeli oyunu olmasa mac ikinci devre 15'e giderdi. Hem hucumda hem de savunmada 3 oyuncu donusumlu olarak max. verimlilikle oynuyor. Hucumda bu isimler Newley-Chatman Cevher. Savunmada ise bu isimler Fletcher-Haluk ve Engin. Engin'den yeterli savunma katkısı alınamasa da olası Ermal transferi ile savunma yonu olması yeterli olacak 3 numara ile butun delikler kapanacaktır.

    Takımın en buyuk artısı cok cesitlili hucum sistemleri. Takımda 4 oyuncuya ozel ayrı ayrı hucum sistemleri gozumuze carpıyor. Ozellikle Newley ve Cevher için hazırlanan hucum setlerinde ki top paylasımı zona karsı Fletcher'ın kendini yuksek posta cekerek kısa oyuncunun adamından kurtulması ile hucumda 2'e 1 yakalaması gibi onemli set hucumlarına sahibiz.

    Takımın en buyuk eksileri ise hiç kuşkusuz Muratcan Guler'den savunmada ve hucumdan hiç alınamayan katkı ve verilen hucum ribaundları.

    Ermal Kuqo ve Besiktas 2010


    Son yılların en iyi kadrosunun oluşmasına ramak kaldı.
    Bu transfer de önümüze engel çıkmazsa yılın en iyi yerli transferini yapmış olacagız bundan kimsenin şuphesi olmasın. (Hatta sozlesmenin Chatman gibi 1+1 oldugu konusuluyor)
    Dipnot: Bugun Besiktas, Kepez'i 4 sayı farka kadar yenerse Efes Pilsen Turkiye Kupasına veda ediyor.

    10 Ekim 2009 Cumartesi

    EFES PİLSEN 81 - BEŞİKTAŞ 80


    Maç öncesinde maçla ilgili genel düşüncem, yenilsek bile maç sonunu başabaş oynamamız gerektiğiydi. Bir şekilde son çeyrekte maçın içinde kalmalıydık. D spor'un azizliğinden dolayı ancak 2. devreyi izleyebildim. Ancak ilk yarı istatistiklerinden bakınca Efes'in 15 / 22 lik veya %68 lik yakın atış yüzdesi, oluşan farkın nerden kaynaklandığını hemen gösteriyordu. Onun dışındaki bütün istatistikler denkti.

    Bu noktada Kaya ve Kasun faktörüne karşı fiziksel olarak bir cevabımız olmadı. Baxter skor anlamında çok iyi bir devre geçirmesine karşın savunmada oldukça yavaş ve ellerini kaldıramayacak kadar bitkin olması da buna sebep oldu. Nitekim 2. yarıda Kasun'a verdiği hücum ribaundundan sonra kenara alındı ve koç olumlu bir hamle yaparak Fletcher' a döndü.

    Ancak önceki hazırlık maçlarında olduğu gibi 5 - 7 dakika arası oyunun her iki yanında yine maçtan kopuk. Stabil hücumları savunmada yapılan ikili oyun hataları ve birebir de çok kolay geçilme ile kaynaklanan basit sayılar izledi. Bu noktada zaten Efes farkı 21 sayıya kadar çıkardı.

    ÇEYREK BAŞINA YENEN SAYI

    En diri olduğumuz ilk periyot ve son periyotda 20 altı hedefini bulurken 2. ve 3. çeyrekler ise tam bir hüsran oldu. Özellikle dış adam savunmasında birebir de kolay geçilme hastalığı halen devam ediyor. Buna ek olarak ikili oyunlarda kısa adamın ek yardım getirmesi çok riskli bir hamle. Bunun rakibin pas kanalını kapatmak amacıyla yapıldığı belli ancak bu eğerki iyi uygulayamıyorsanız çok büyük riskler geitiryor. Birincisi rakip devrilen uzuna pası geçirdiğinde savunma dengesi tamamen bozuluyor. İkincisi rakip uzun buna ek olarak pasör ise diplerden 3 lük veya kat ile kolay sayıyı potamızda görüyoruz.

    Savunmada yapacağımız çok net iki husus var. Birincisi Kasun gibi adamlara ya pas aldırmamak, alsalar bile potadan uzakda almalarını sağlamak (bir kez bunu yaptık ve hemen hatalı yürüme ile top kaybı yaptı). İkincisi ise bire bir savunmanın iyi olması.

    UZUN ROTASYONU

    Takımın öncelikli opsiyonları olan Baxter ve Cevher'den tam randıman alamıyoruz. Her iki oyuncuda belinden sakatlık geçirdi. Form ve kondisyon açısından zamana ihtiyaçları var. Ancak bu noktada şu an için sevindirici gelişme Fletcher 'ın performansı. Bir çok kişi beklemese de özellikleri göz önüne alındığında şahsi olarak bu tür bir performans bekliyordum ve şu ana kadar yanıltmadı. Kasun'un arkasında rahatlıkla durabilmesi orta ve uzak mesafe şutu olması ve ek olarak hızlı hücumu bitirebilmesi özellikleriyle kadro yapımıza tam oturan bir isim oldu.

    Efes maçı gösterdi ki takımın bu noktadaki en önemli eksiği1 tane daha Fletcher gibi bir uzunumuz olmaması. Şu anda yerli piyasadan Fatih Solak ilk akla gelen isim ancak Avrupa pasaportlu benzer bir oyuncuda rahatlıkla düşünülebilir.

    ENGİN ATSÜR

    Sakatlıktan çıktığı için yapılan değerlendirme tam bir görüş vermeyebilir ama savunmada yer tutma konusunda ciddi skıntı yaşadığı bir gerçek. Özellikle ikili oyunları iyi oynayan bir oyuncunun bunu savunmada fiziksel handikapını oyun bilgisiyle aşacağını düşünüyordum. Ancak bu maçta bunu göremedik. Rakibe ya çok yanaşıyor ya da çok uzaklaşıyor ve buna ek olarak perde yapılıp yapılmadığını kollamak için arkasına bir an bakıyor ve o anda Ender gibi oyuncular hemen içeri penetre ediyor. Son bahsettiğim husus takım iletişimi ve beraber oynarak düzelecek bir durum.

    SON HÜCUMLAR

    Chatman'ın maçın galibini belirleyeceği son hücum sanki bir dejavu gibi Galatasaray serisinin son maçıyla aynı şekildeydi. Bu noktada bir çalışma yapmadığımız veya yapılan çalışmanın sahada uygulanamadığı gözüküyor. Elimizde Newley gibi bir secenek varken ikili oyunlar veya perdeler üzerinde çift opsiyonlu setler üretebiliriz. Efes - CSKA maçını dikkatle izlediyseniz CSKA nın bu konuda başarılı olduğu görülebilir. Bir ikili oyun sonrası sadece uzuna bağlı değil diplerden kateden iki oyuncularını sete dahil ederek iki hatta üç opsiyonlu hücum ediyorlar.

    6 Ekim 2009 Salı

    TSL 8.HAFTA II BEŞİKTAŞ - DENİZLİSPOR

    2.Haftanın ardından ilk kez kazandık. Yada şöyle mi demeliyim ? Bu sezon ikinci kez kazandık. Toplam 9 resmi müsabakada sadece iki kez.
    Şimdi bazı şeyleri açıkça ortaya koyalım. Bu takımın başına gelenler futbolcuların becerdikleri yada beceremedikleri değildir kesinlikle. Bir şampiyon %22 lik bir kazanma oranı ile oynuyorsa orada başkalarının da sorgulanması gerekir.
    Her hafta sistemin getirdiklerini ve götürdüklerini, tercih hatalarını, oyuncu performanslarını anlattık durduk.
    Sanmayın ki Denizlispor maçında doğru oynadık. Denizlispor maçının ilk yarısında geçen seneden izler gördük. Bunun tek nedeni benzer oyuncular alıştıkları yerde ve sistemde oynatılmıştı. Beşiktaş oyunun hakimiydi ve sürekli gol pozisyonuna giriyordu. Komik goller kaçıyordu fakat bu gollerin kaçması futbolcuların becerisinin dışında İnönüdeki o gergin atmosferden kaynaklanıyordu.
    Futbol ilginç oyun ilk yarı doğru oynayan Beşiktaş ikinci yarıda yapılan değişikliklerle hani şu bildiğiniz 6 haftalık dönemde ki takıma büründü birden. Oyun hakimiyetini kaybetti, rakibe pozisyon verdi ve yeterince organize olamadı. Önceki haftalardan tek fark ise karambolde atılan goldü.
    Mehmet Demirkol çok güzel özetlemişti maçı."Beşiktaş'ın bu maçta Cska maçından farkı, Cska'nın Denizlispordan farkı kadardı" diyerek olayı noktalamıştı.
    Tribün olaylarına geçersek eğer aslında bu başka bir yazı konusu olur. Daha doğrusu daha derin bir boyutta yazmak gerekir. Fakat bu maçla ilintili olduğu için üzerinde durmak istedim.
    Bu maçta taraftar tepkisini herkes gibi elbette başkan, teknik ekip ve futbolcular da biliyordu.
    Öyle ki taraftarların arasında dolaşan o ceketli adamlar herkesin bildiği gibi sadece bir taraftardan fazlasıydı. Çıkan kavgaları da buna yormak gerekli sanırım.
    Tribünler gayet demokratik bir biçimde tepkilerini toplu olarak dile getirdiler hakaret etmeden.
    Tüm gazetelerde ve televizyon programlarında taraftarın sınırı aştığı konuşuldu, yazıldı, çizildi.
    Sormak lazım bu arkadaşlara taraftarlar protestosunu daha nasıl göstermeli ? Suç acaba orayı 30.000 kişi doldurup bu kötü günde takıma sahip çıkanlar mı ? Yoksa tüm pişkinliğiyle o koltuklarında oturup tüm diktatörlüğüyle çıkan sesleri sözde susturmaya çalışanlarda mı ?
    Bu konuya ayrıca değinmek istediğim için şimdilik fazlaca yorum yapmak istemiyorum.

    Sadece şunu belirtmek istiyorum, başarısız bir sezon başarılarla dolu olan başka sezonları silmiyeceği gibi başarılı bir sezon da başarısız geçen 4 sezonu kimsenin hafızasından silemez.

    Bazı şeylerin zamanı geldi artık.
    ...

    Acı kaybımız : Basketbolun Vefatı

    Bu olay aslında dünden bugüne oluşan ve biten bir hadise değil, her şey 1999 yılından itibaren başladı. Bilindiği gibi 1999-2000 sezonunda Futbol ligi yayın haklarını alan grup (STAR - Tele ON), maçlar bittikten 1 gün sonra maç özetlerini diğer televizyonlara dağıtıyordu. Bu da maçların hemen sonrası en sıcak anlarda görüntüler ellerinde olduğu için onları izlenme oranı açısından haksız rekabete sürüklüyordu veya rakipleri böyle düşünüyordu.

    İşte bu olaydan itibaren misilleme veya karşı hareketlerin içerisine basketbolda girdi. Efes Pilsen'in bütün avrupa maçlarını veren Show TV şifreli yanına geçip maçları Cİne 5 den vermeye başladı.

    Şimdi bu olay öncesini bir hatırlayalım. 12000 kişilik Abdi İpekçi saha içi ek tribünler kapasitesi 15000-16000 civarına çıkarken. Herkes Efes'in iyi kötü bir gün Final 4 yapacaığını düşünerek ekran başına geçiyordu. Kısacası o yıllarda ki atmosfer Efes olsun Tofaş olsun Ülker olsun bütün Avrupa maçları çok ciddi takip ediliyordu.

    Ancak bu hadiseden sonra iş değişmeye başladı Efes önce Final 4 yaptı ardından bir kez daha aynı başarıyı tekrarladı ve iki kez 3. oldu. Ama sanki bir şeyler eksikti o Naumoski, Richard'lı Mc Rae'li kadrodaki hava gitmişti. Çünkü artık çok daha az seyirci kitlesine ulaşılıyor ve geç yaşta bile olsa basketbola heves edenler insanlar tekrar ilgilerini kaybediyordu.

    Geçen yıllar içerisinde Efes'de değişti. Asla Aydın Örs dönemindeki saygınlığı insanlarda göremedi. Hatta aileleriyle maça gelen rakip taraftarlara zor kullanacak kadar işi ileriye götürdü (Beşiktaş serileri).

    Daha sonra maçlar tekrar şifresiz kanala dönsede hiç bir takım ve hiç bir yayın 90 lardaki o havayı yaşatamadı. Bu politikalar ve hareketler takımsal desteği sadece kadroların kuvvetine bağlayan sahadaki mücadeleyi önemsemeyen medyanın pompaladığı "Yıldız oyuncu" lazım söylemini kullanan seyirci profili de yarattı.

    Son olarakda bu sezon Türkiye kupası maçlarını D spordan şifreli olarak izleyeceğiz. Önce lig sonrada kupa şifreliye geçti. Bu yazıya karşı sürülen ilk argüman "ama kulüpler para kazanıyor" olacaktır. Oysa verilen paranın aslında ne kadar cüzzi bir miktar olduğunu belli.

    Sadece seyirci potansiyelini kullanarak veya şifresiz kanalda yayınlayarak çok daha fazlası elde edilir. Ama yurdum insanını her daim "SALAK" yerine koyarak para kazanma moda olduğu için bu seçenek pas geçiliyor. Sanıyorlarki bu insanlar için basketbol sevilmeyecek veya anlaşılmayacak. Gidin sorun 40 lı- 50 li yaşlarını yaşayan insanlara "Efe Aydan - Erman Kunter" dönemini. Hepsi net olarak hatırlar.

    Yada 1980 lerde iyi maçlar çıkarmış Anadolu takımlarını. Beslen örneğin o zamanlar milli takımlar düzeyinde iyi değilken bile maçlar tıka basa doluyordu.

    Spor yazarları mı ? onlara gelince kendimi bildim bileli ülkemizde basketbolun geliştiğini söyler dururlar.