rss
twitter

    28 Eylül 2009 Pazartesi

    TSL 6.HAFTA II BEŞİKTAŞ - KAYSERİSPOR

    Bu yazıyı özellikle geç yazmak hatta yazmamak istedim. Çünkü o ortamda sağlıklı düşünemem ve farklı şeylerden bahsederim diyerek kendimi frenlemek istedim.
    Yaklaşık 1 hafta sonra bu maç hakkında birkaç şey karalamaya karar verdim.

    Haftalardır bahsettiğimiz teknik ve taktik hatalar kisişel terciher ve oyuncuların form durumu ile ilgili durumlara bu hafta girmek istemiyorum.
    Çünkü artık kazanan takım özelliğimizi kaybettik biz. Ve işin en kötüsü sahaya çıkan 11 maçı kazanacağına inanmadı son maçta.
    Bu maçı diğerlerinden ayıran en temel fark ise başta Denizli olmak üzere bütün faktörlerin artık mücadele etmekden vazgeçmesiydi sanırım.
    Zaten istifa sinyallerini vererek de bunu dile getirdi hocamız.
    Zannedersem yönetimde artık bu sezondan beklentisi yok ki, yeniden başlamak istiyorlar.
    Taraftar ise takımını desteklemekten çok, Hurma ve Gezer ekseni etrafında sürekli tezahüratlar yaparak sadece kendi kendine eğlendi diyebilirim.

    Bu maçın sonucun da bir büyük takım için olabilecek en kötü şeyi yaşıyoruz. Şampiyonluk paralosıyla başlanan sezon da hedefsiziz !!!
    Bu başarızsızlığın Tabata, Nihat, Kaş, Fink ya da diğerleri ile ilgili olduğunu sanmıyorum.
    Yani kısa sürede oluşan 12 puanlık fark bana bunu anlamam için yardımcı olmuyor.
    Açıkçası herşey yeni başlarken bu tehlikeleri zaman zaman yazılarımızda anlattık.Ve maalesef şu anda yaşıyoruz.

    Hedefsiziz dedim çünkü ; diğer büyükler sürekli kazanırken bizim de sürekli kazanamamız, onlarda ki futbol ve hakem !!! şansı etkili oluyor.
    Bir hedeften bahsetmek istiyorsak, kalan 3 istanbul derbisini kazanmalıyız ayrıca maksimum 1 mağlubiyet 2 yada 3 beraberlik şansımız kalıyor kredi olarak geriye sadece. Siz de tahmin edersiniz ki bu kadar ruhsal ve bedenen çöküntü ve sürekli değişken gösteren saha içi diziliş ve taktik düzenimiz sayesinde istikrar ! sanırım en son kazanacağımız şey gibi duruyor.

    Şuan da yapılması gereken devre arasına en az hasarla girip, hasar tespitinin ardından geçen seneki gibi bir çıkış yakalamak.
    Şampiyonlar ligi için ise şunu söylemeliyim, eğer ki kazanamıyorsak mutlaka kaybetmemeliyiz.
    M.United maçında buna göre devam edilseydi şuan da ilk puanımızı almış olurduk.
    Maalesef haddimizi bazen bilmiyoruz, Evra ve Nani'den oluşan Manu sol kanadını Yusuf ve İbrahim ile savunmak benim aklıma başka birşey getirmiyor.

    Aslında ben bu takımın çok daha iyi şeyler yapacağını düşünüyordum. Hala da düşünüyorum.
    Umarım CSKA maçıyla birlikte herkes böyle düşünür.
    Bol şans....

    16 Eylül 2009 Çarşamba

    TSL 5.HAFTA II GALATASARAY - BEŞİKTAŞ

    Sezonun en önemli maçıydı. Neden önemliydi ? Çünkü bu sene başarı politikamızın nasıl yürüyeceğini tayin edecektik bu maçta. Kazanabilseydik puan farkını 3 e indirecektik dolayısıyla biz burdayız mesajını verecektik. Berabere kalsaydık olmadı ama ne yapalım diyecektik ama en azından yenilmez yenilmezlik ünvanını kaybetmez ve puan farkının açılmamasını sağlardık.
    Bu şartlarda çıktık Ali Sami Yen stadına. Ne yazık ki yenildik.
    Aslında beklenmeyen bir kadrodan beklenmeyen bir futbol vardı zaman zaman. Fakat beklenmeyen kaleci hataları ile süslenmiş beklenmeyen bir sonuç çıktı ortaya.
    Ezeli rekabette 3-0 lık bir netice hangi şart ve nasıl bir ortamda alınırsa alınsın kaybeden için büyük bir üzüntü, kazanan için tarifsiz bir mutluluktur.
    Maça o kadar kötü bir taktikle çıktı ki Denizli ve ekibi, bu bizce kötü taktik sonuç verir mi diye göremeden golü yedik kalemizde bir Rüştü klasiklerinden. Bu gol, Denizlinin kafasında tasarladığı o nasıl bir taktikse bilemediğimiz sistem ve organizasyon yapısının işlememesine sebep oldu ayrıca.
    Derken oyunda üstünlüğü aldık ve karşı alanda oyunu oynamaya başlamıştık ki, rakibin kontraları kanatlarda problem yaratıyordu. Nasıl yaratmasın ki, İsmail ve Yusuf'un olduğu kanatta Sabri ile Keita forma giyiyordu.
    İkinci yarı Bobo ve Fink değişiklikleri ile rakibin iyice yarı alanına yerleştik dahası net pozisyonlar bulmuşken tekrar Rüştü klasiklerinden bir gol daha yememiz ile maç sona erdi. Film o dakika itibarıyla koparken gerisi sadece skoru tayin eden fakat bir hükmü olmayan 3. Galatasaray golü ile ile tescillendi.
    Son 4 resmi lig maç oynayan Hakan, sadece 1 gol yemiş iken büyük maçlarda büyük oyuncu oynar mantığından kaleye Rüştü'yü koyan Denizli maçla ilgili hatalarına böyle başladı.
    Stoper oyuncular çalım yemez diye bir kural yoktur, dahası çizgide kaldıklarında daha kolay çalım yer. İbrahim Kaş'ın stoper olarak geldiğini düşünerek sevinmiştim. Tabiki bende bilemezdim Kaş'ı sağ bek Ekrem'i ise sağ iç gibi oynatacağını. Bunları da kadro hataları içinde gösterebiliriz Denizli'nin.
    Ayrıca sormak lazım Denizli'ye acaba kendisinden başka kimse bir derbi maçta Yusuf ile Tabata'yı oynatırmıymış orta alanda. Kaldı ki G.Birliği maçında orta alanı Ennst-Fink-Uğur gibi mücadele gücü yüksek üç oyuncudan kurmasına rağmen bu maçta böyle bir 11 bize kendisinin içinde bulunduğu durum ve şu anki ruh hali hakkında bilgi verdi.
    Maçta ki tek doğrusu ise Serdar Özkan'da israr etmesidir. Fakat kadro seçimleri nedeniyle Beşiktaş alabileceği puanlarının en azını hanesine yazdırmıştır.
    Sezon öncesi kampı ve bugüne gelinene kadar ki süreç için konuşursak, bence yönetimin yönetememe vasıfları ve Denizli'nin çılgın kadro seçimleri, tutarsız düşünceleri nedeniyle şuan büyük hayal kırıklığı yaşamaktayız.
    Bu takım aslında herşeye rağmen 5 hafta da 9 puan geride kalacak bir takım değildir kesinlikle.
    Bugün bundan sorumlu olanlar bence bu başarısızlık içinde yapılması gerekenleri yapmalıdır.

    Ayrıca basın da yazılan yazı ve haberler beni oldukça rahatsız etti. Tamam geçen sene özellikle ikinci yarı başlamasıyla çöküşe geçen Galatasaray ve Fenerbahçe açlığı var medyada dolayısıyla her başarısını yazmak abartmak hoşlarına gidiyor muhabir ve sözde köşe yazarlarının fakat üzerinden geçmek istediğim birşey var.
    Geçen sezon 33.Hafta karşılaşmasında Beşiktaş İnönü'de Galatasaray'ı 2-1 yenerken maçı yönlendiren taraf Galatasaray olduğunu konusunda hemfikirdi bütün kamu oyu. Galatasaray iyi oynamış ve bol pozisyon bulmuş ve kaçırmıştı. Fakat o zaman Beşiktaşın şansı ile kazandığı ilan edilmiş Galatarasay'ın şanssız olduğu söylenirken bugün bu ortamda oyuna hükmeden ve daha çok pozisyon bulup bunları kullanamayan Beşiktaş'ın beceriksiz ve yeteneksiz oyunculardan kurulu olduğunu yazılması bana çok manidar geldi.
    Ayrıca belirtmeliyim ki, "kötü oynarken 3 gol attı bide iyi oynadığında kaç tane atar" teorisi o kadar saçmadır ki bana göre, hep söylenir bu ama bir sağlaması yoktur futbolda genelde de içi boş çıkar. Her nasıl iyi oynadığında kazanacağının garantisi yoksa da kötü oynarken kazanamazsın diye birşey de söz konusu olmaz. Bu bir kısır döngüdür ama ne derler; gazeteci her yerde gazeteci.
    Maçın hakemine gelince ;
    Açıkçası maçın 3 de 1 lik bölümü henüz oynanmamışken, yani maçın bitimine uzun bir süre varken üstelik skor her an değişmeye müsait iken Leo Franco'nun tartışmasız kırmızı kartlık pozisyonunu her zamanki gibi "göremeyen" hakem bu sayede %100 oyuna mudahale etmiştir.
    Sanırım futbol'un defterde yazan kuralları dışında ayrı bir doktrinlerinden biri de " Ali Sami Yen'de kızmızı kart verilmez " mantığıdır...
    Bizim tasfiye olduğumuz şu dönemde, iki cephe için de hakem ve basın ilişkileri mükemmele yakın gidiyor, benim en çok merak ettiğim ve zevkle izleyeceğim yeri ve zamanı geldiğinde iki takımın birinin en sonunda yaptığı ipsiz sapsız açıklamalar olacaktır. Sonuçta bu lig bir şampiyon çıkarıyor ve ikinciliğin başarısızlık diye adledildiği bu ülkede her zaman haklı haksız teoremi yaşanacaktır.

    Beşiktaş bu sezonu kapamıştır. Kadro yanlışları olmuştur hatta ihtiyaçlarını tam anlamıyla da giderememiştir. Belki şampiyonluk adayları içinde en kötü kadroya sahipte olabilir.
    Bunların hepsi tartışılabilir.
    Fakat su götürmez bir gerçek de, oldukça sancılı geçen şu 5 haftalık ligin açılış bölümünde Beşiktaş'ın hakemler tarafından hiçbir şekilde saygı görmediğidir.
    Görüşmek üzere....

    12 Eylül 2009 Cumartesi

    TAKIM OLMAYA DEVAM


    TAKIM OLMAYA DEVAM

    İlk tur maçları sonunda alınan sonuçlardan ziyade oyundaki kollektiflik ve turnuva boyu hasta olan Ömer Onan'ın dahi savunmada önemli roller alması daha doğrusu koçun görev vermesi takım içindeki birbirine güveni öne seren en basit örnekti. Fakat bir çok kişi 2. turda "gerçek" rakiplerle oynayacığımızı belirterek galibiyetleri pek önemsemiyordu. Ancak bir önceki yazıda düşündüğüm gibi hem teknik hemde mental açıdan herşeyin iyi göründüğünü belirtmiştik. Nitekim bu öngörüde yanılmadığım için ayrıca sevinçliyim.

    TEPE NOKTASI

    63 - 60 Kazandığımız İspanya maçı gösterdiki bugünkü milli takım 2001 turnuvasıda dahil zihinsel ve mental açıdan açık ara en güçlü takım olarak yerini almış bulunmakta. Bu sekiz senelik dönemi kısaca bir özetlersek; bu tür rakiplere karşı en fazla 15 dakikalık bir direnç gösterdikten sonra teslim bayrağını çekiyorduk ve maçları ciddi fark yiyerek kaybediyorduk. Ancak daha Litvanya maçı ile maçların içinde 40 dk boyunca kalacağımızı göstermiş olduk. Bu yüzden daha ilk gün Litvanya galibiyetinin küçümsenmemesi gerektiği anlaşılır zira aynı Litvanya 2005 te B takımıyla gelmiş ve Hido'lu Memo'lu takıma ciddi fark atmıştı. Bugün İspanya karşısında son ana kadar maçta kalmaya devam ettikçe rakibin sinirleri bozuldu ve istem dışı olarak sportmenlik dşı fauller yaptılar.

    DÜŞÜK TEMPO

    Maçın teknik açıdan anahtar noktası. Calderon olmasa bile İspanya'nın müthiş gard rotasyonunu düşünürsek (Navarro, Rubio, Lopez), geçiş oyunu onlar için anahtar faktördü. Ancak biz her ne olursa olsun her hücum ribaunduna girip hemde geri koşmayı çok iyi başardık. Fernadez ve Navarro'nun kısa süreli parlamaları dışında oyunu onların tempsuna hiç sokmadık. Kerem Tunçeri ağır tempoyu ayarlama konusunda mevcut üçlüden en iyi seçenek ancak onun olmadığı zamanlarda her ne kadar şut yüzdesi düşük olsa da Ender 'de bu gün görevini tam anlamıyla yerine getirdi.

    SEMİH VE ÖMER AŞIK

    İspanya uzun roasyonu ince ve hareketli oyunculardan oluşuyor ve Gasol le beraber orta mesafeden belirgin bir şu tehditleride var. Bu tür bir rotasyona karşı Oğuz'u kullanmak "iki ucu keskin bıçak" olurdu. Bir bakıma Oğuz'un erken üç faul alması işimize yaradı. Bu noktada geriye tek bir önemli nokta kalıyordu Ömer Aşık kenardayken Semih 'in performansı. Semih'de en iyi oyununu oynayıp Gasol'u bozunca galibiyet için önemli bir taşda yerine oturmuş oldu.

    SAVUNMA

    Savunma teknik bir konu olduğu kadar mental açıdan da oyuncuyu doğru hazırlamayla orantılıdır. Takımınızda o sertliği gösterecek fizikte oyuncu olsa da olmasa da, tüm takımı zihnen buna odaklarsanız bu konuda önemli yol alırsınız. Çok basit iki örnek fiziken Rudy Fernadez!e karşı deazavantajı bulunan Engin Atsür'ün maçın son çeyreğin onu savunması ve aynı Engin'in yine Polonya maçında Logan'ı tutması.

    GALİBİYET GÜZEL ANCAK

    Bu çok önemli galibiyete rağmen yinede çok önemli olduğunu düşündüğüm iki nokta var. birincisi ki bu geçmişten gelen bir hata dış adamlarımız ciddi manada birebirde adam geçme sıkıntısı yaşıyorlar. Bir noktada dış adamlarımızın deliciği biraz daha iyi olsa yada bu konuda daha cesaretli olsalar rakibi daha erken çözebilirdik. İkncisi ise alan savunmasına karşı postu çok az kullandık.

    Yazıyı yıllar önce Murat Murathanoğlu'nun Efes Pisen - Teamsystem maçındaki sözleriyle tamamlayalım tabi değiştirilmiş olarak

    İSPANYOLLAR ŞAŞKIN SCARIOLO NE OLDUĞUNU ANLAMADI.

    9 Eylül 2009 Çarşamba

    MİLLİ "TAKIM"

    MİLLİ "TAKIM"

    Başlıktada belirtilidiği gibi 2006 Dünya şampiyonası hariç 2001'den bu yana grup maçlarında takım sıfatını hakeden en iyi maçlarımızı oynadık ve grup 1. cisi olarak 2. tur maçlarında avantajı ele geçirdik. Bu noktadan yola çıkarak bizi "TAKIM" yapan faktörlere bir göz atalım.

    Ersan İlyasova devreye girdi

    Hazırlık maçlarında özellikle Efes Cup da formda gözükmeyen Ersan üç maçtada özellikle maçın ilk dakikasından itbaren skorda devreye girdi. 4 numarada kullanılmasına rağmen hücumda bir forvet gibi dışarı çıkarak oynayan ve kendisinden yavaş savunmacısına eşleşme sorunu yaratan Ersan savunmada Lampe gibi oyunculara karşı fiziken zorlansa da hücumun yanında özellikle ribauntlarda verdiği katkı ile çok iyi bir ilk tur geçirdi.

    Oyun Kurucular ve Ender Arslan

    Her iki oyun kurucumuzda oyun temposunu oldukça iyi ayarlıyorlar ve skora önemli kakı yaparak savunmaların dikkatini dağıtıp Hidayet ve Ersan ikilisinden yükü alıyorlar. Polonya maçının başında Kerem Tunçeri'nin tempoyu düşürmesi, Litvanya maçında ise Ender'in ikinci yarıda deliciğini kullanarak skora katkı yapması ve akabinde kontrolü ele almamız en önemli iki örnek olarak gösterilebilir. Ender Arslan 2006 daki gibi aynı havada oynuyor ve istikrarsızlığının aksine müthiş bir yüzdeyle üçlük kullanıyor. Bu aslında çok manidar bir durum zira Ender 2006 dan sonra sezonu Olimpia, Tau ve Panionios'da geçirmiş ve her üç takımda da Efes yıllarında olduğundan daha yüzdeli üçlük kullanmıştı. Bu şekilde şut tehdidi olduğu sürece bir adım geri çekilmek zorunda olan savunmacısını da daha rahat geçebiliyor.

    Pota Altı ve Uzunların Kullanımı

    Bence şu ana kadar turnuvada en başarılı olduğumuz nokta. Öncelikle Litvanya maçına iyi başladıktan sonra ilk çeyrek sonunda geri düşünce bir çok kişi yine aynı senaryonun yazılacağını düşünmeye başlamıştı. Ancak 2. çeyreğin ortalarından itibaren Oğuz Savaş'ı ısrarla kullanmamız neticesinde hem hücumda rahatladık hemde rakip uzunları savunmada yorarak onların verimini düşürdük (Petravicius ilk yarı 15 sayı atarken 2. yarı 6 sayı attı). Polonya maçı ise bunun tepe noktası oldu ve maçın başında Kerem'in Ömer Aşık'ı çok iyi beslemesini 2. yarıda da yine Ender ile Ömer'in ikili oyunları ile devam etti. Oğuz ve Ömer kendi takımlarında sezon boyunca sırtı dönük bu kadar çok kullanılmadı. Ancak görünen o ki hazırlık kampı boyunca hem Tanjeviç hem de oyuncular her iki oyuncuya da bu konuda güven aşılamışlar. Hidayet'in ve Ersan oyunda olduğunda bile egolarını bir kenara koyarak oyun düzeni içinde ısrarla uzunları beslemesi (bir çok kez 7-8 saniye kalsa bile ısrarla içeri indirdiler) en önemli artılarımızdan biri oldu.

    Pas trafiği ve üçlükler

    Geçmiş şampiyonalarda son derece stabil oynayan ve hücumda yıldız oyuncuların eline baka bir yapıda oynuyorduk. Ancak elemelerden itibaren bu görüntü değişmeye başladı. Oyuncuların sürekli yer değiştirip bol kat yaptığı ve basketbolda en önemli noktalardan biri olduğuna inandığım "Uzun - uzun" pas alışverişinin olduğu göze hoş gelen bir oyun ortaya koyuyoruz. Üçlükler konusunda ise ligimizde bir çok takım, ister tempolu oynuyor olsun ister set hücumunda ağır tempoda oynuyor olsun, maç başına 25 civarı üçlük denemesinde bulunuyor ki bu çok yüksek bir rakam ve uzunların verimini düşüyor. Erken kopan Bulgaristan maçı dışında çok kritik bir maç olan Litvanya karşısında maç sonu 13 üçlük denemesinde 7 isabet bulmamız, uzun yıllar sonra iç dış dengesi bakımından en başarılı olduğumuz maçtı.

    2. gruplar öncesi oyun ve istatistikler bizim için iyi görünüyor.


    6 Eylül 2009 Pazar

    SET'yi İkinci olarak tamamladık... 72-98

    Belçika'da düzenlenen Schweppes European Trophy'de iki Belçika ekibini geçerek finale yükselen Erkek Basketbol Takımımız, finalde Fransız ekibi BCM Gravelines'e 98-72 mağlup olarak turnuvayı ikinci olarak tamamladı.

    Takımımız, ilk periyodu 24-23, devreyi ise 47-44 geride kapamış. Üçüncü periyodda özellikle Cevher'in sorumluluk almasıyla 23.dakikada 53-52 öne dahi geçmişiz. Ancak bu dakikadan sonra hücümda büyük bir tutukluk başlamış. Periyodun son 7 dakikasında rakibimiz 5-23'lük bir seri yakalamış ve son periyoda 58-75 önde girmiş. Son periyodda da farkı iyice açarak maçı 98-72 kazanmış.

    Hazırlık döneminin ardından yoğun bir turnuva programına girmek etkilemiş olmalı takımı. 4 günde 3 maç oynayan takım, 3.maçın ikinci yarısında oyundan iyice kopup gitmiş. 53-52 öne geçtikten sonra, maç sonunda 26 sayı fark yemenin başka bir açıklaması yok benim için. Son 17 dakikanın skoru 19-46.

    Yine de oyuncularımıza ve teknik heyetimize teşekkürler. Sezon öncesi güzel bir heyecan yaşattılar bize. Kupayı alsaydık süper olurdu ama olmadı. Canları sağolsun.

    Finaldeyiz!: Oostende 80-84 BEŞİKTAŞ

    Bu sefer daha da uzun sürdü skordan haberdar olmam. Neyse ki yine yüzümüzü güldürecek bir sonuç geldi Belçika'dan. Takımımız, Spirou Charleroi'dan sonra bir Belçika ekibini daha kupa dışına itti ve 84-80'lik skor ile finale yükseldi.

    Belçika ekibinin resmi sitesinde kendi dillerinde yazılmış bir maç yazısı var ancak ne yazık ki ben bir şey anlayamıyorum. Sadece periyod skorlarını çözebildim. İlk periyodu 24-20, ilk yarıyı ise 42-32 yenik kapamışız. Ancak pes etmeyerek mücadelemizi devam ettirmişiz. Üçüncü periyod 62-62 eşitlikle geçilirken, son periyodda maçı lehimize çevirip 80-84 kazanmışız.

    Haber basketbol sitelerine ve resmi sitemize düşünce daha iyi anlarız ne olup bittiğini. Ancak nasıl kazanılmış olursa olsun, 3 gün önce 15 sayı farkla mağlup olduğumuz ekibi, böylesine prestijli bir turnuvada safdışı bırakmak harika. Tebrikler oyuncularımıza ve teknik heyetimize.

    Finalde ise Pazar günü TSİ 19.00'da Fransiz ekibi BCM Gravelines ile karşılaşıyoruz.

    5 Eylül 2009 Cumartesi

    FIBA Amerika | Türkiye Yolcuları Belirlendi

    26 Ağustos'ta 10 takımın katılımıyla başlayan Amerika Şampiyonası'nda yavaş yavaş sona geliniyor. 4 Eylül Perşembe itibariyle yarı finalistler belirlendi ve ülkemizde yapılacak 2010 Dünya Şampiyonası'na katılma hakkı kazandılar.

    Turnuvada oynadığı 8 maçtan 7'sini kazanan Brezilya, turnuvaya Venezuela ve Brezilya yenilgileriyle başlayıp daha sonra toparlanan Arjantin, turnuva boyunca istikrarlı bir grafik çizen evsahibi Porto Riko ve yarı final vizesi alabilmek için son 2 gün Panama ve Dominik Cumhuriyeti'ni yenmesi şart olan ve bunu başaran Kanada, Türkiye 2010 vizesini alabilen takımlar oldular.

    Turnuva yarı finalinde Cumartesi günü Porto Riko-Arjantin, Brezilya-Kanada maçları oynanacak. Üçüncülük ve final maçları ise Pazar günü oynanacak ve turnuva sona erecek.

    Bu sonuçlarla Dünya Şampiyonası'na katılmayı garantileyen takım sayısı 14'e çıktı.

    Tam liste (Alfabetik sıra):
    TÜRKİYE
    Abd
    Angola
    Arjantin
    Avustralya
    Brezilya
    Çin
    Fildişi Sahilleri
    İran
    Kanada
    Porto Riko
    Tunus
    Ürdün
    Yeni Zelanda

    2009 Amerika Sampiyonası hakkında genel bilgiler için tıklayın

    4 Eylül 2009 Cuma

    Schweppes European Trophy: Spirou 78-86 BEŞİKTAŞ

    Belçika'da katıldığımız özel turnuvadaki maçımız TSİ 21.25'te başladı. Saat an itibariyle TSİ 01.25. Maçın skorunu daha yeni öğrenebildim. Ne resmi sitemiz yazdı şu saate kadar skoru, ne de organizasyonun resmi sitesi. En nihayetinde bugün kü rakibimiz Spirou Charleroi'nın resmi sitesinden bulabildim skoru. Neyse ki skor ilaç gibi geldi, beklediğimize değmiş yani. 86-78 kazanmışız ve turnuvada yarı finale yükselmişiz.

    Rakibimizin resmi sitesinde yer alan habere göre maçın gidişatını da yazayım. Rakibimiz, ilk 5 dakikayı 16-12, ilk periyodu ise 23-21 önde kapamış. Takımımız, ikinci periyodun ilk 5 dakikasını 30-35 önde geçmiş olsa da, devrenin son 5 dakikasında rakibimiz yeniden toparlanmış ve ilk yarıyı 43-41 önde kapamış.

    İkinci yarıda da başabaş mücadele devam etmiş. Takımımız üçüncü periyodu 60-63 önde kapamış, maçın son 5 dakikasına ise 69-72 önde girmiş. Ve karşılaşmadan 78-86 galip ayrılarak yarı finale yükselmişiz.

    Yarı finaldeki rakibimiz Fransız ekibi SIG Strasbourg'u eleyen bir diğer Belçika ekibi Oostende. Oostende 2 gün önce oynanan hazırlık maçında takımımızı 94-79 mağlup etmişti. Bu maç bir nevi rövanş niteliği taşıyor. Takımımız, yarı final müsabakasına Cumartesi günü TSİ 21.55'te çıkacak. Elde edeceğimiz sonuca göre üçüncülük veya final müsabakasına ise Pazar günü çıkacağız...

    Oyuncularımıza ve teknik heyetimize tebrikler...

    3 Eylül 2009 Perşembe

    Schweppes European Trophy

    Bu yıl 4.kez düzenlenecek ve 8 takımın katılacağı Schweppes European Trophy 2009'a Erkek Basketbol Takımımız da davet edilmiş. Turnuva afişlerinden anladığım kadarıyla Alman ekibi Ewe Oldenburg turnuvaya katıl(a)mayınca, bizi davet etmişler.

    3-6 Eylül arasında Belçika'da düzenlenecek turnuvanın değişik bir statüsü var. Toplam 10 maçın oynanacağı turnuvada, yedincilik ve beşincilik maçları yok. Ancak 5-8.cilik arası klasman maçları yapılacak. Yani sıralamada ilk 4 takımdan sonra elde iki tane beşinci, iki tane yedinci olacak. Biz ilk gün kazanırsak, o iki'lemelerden kurtulacağız tabii.

    Takımlar birbirleriyle de eşleştirilmiş. İlk günkü rakibimiz Belçika ekibi Spirou Charleroi. Rakibimizle 2005/06 sezonunda Uleb Kupası'nda aynı grupta yer almıştık. Deplasmandaki maçı 71-56 kaybederken, İstanbul'da 79-56 kazanmıştık. Bu da ekstra bir not olsun.

    Maçımız Perşembe günü TSİ 21.25'te başlayacak. Kazanırsak Cumartesi günü TSİ 21.55'te Ooestende (Belçika) - Strasbourg (Fransa) ikilisinin galibiyle karşılaşacağız. Kaybedersek de bu maçın kaybedeni ile Cuma günü TSİ 21.25'te oynayacağız...

    Turnuvanın tam programı için tıklayın .